Bölüm 11 - Kim?

837 173 141
                                    

Kelime sayımız: 1099

-----------

'Jeongin' her zamanki gibi evine oturmuş Minho'nun en sevdiği dizinin son bölümünü belki de milyonuncu kez izliyordu. Bununla alakalı olan tek sorun gencin artık bu diziyi neden izlediğini bilmemesiydi.

Bunun amacı neydi? Sonucunda ne olmasını bekliyordu? Neden hala bu diziyi izliyordu?

'Jeongin' bu sorulara cevap düşünmeye fırsat bulamadan kapıya oldukça sert şekilde vurulmaya başlandı ve Yoongi tişörtü elindeyken aceleyle gelenlerin kim olduğuna bakmaya koştu. 'Jeongin' bunların da habersiz gelen normal korumalar olduğunu düşünüp kaçmaya hazırdı.

Hala kulüpte çalışan koruma John sık sık Yoongi'yi ziyarete geliyordu ve bazen gencin barmenliğini ve esprilerini özlediğinden bahsediyordu.

Sözü geçen eski barmen ev arkadaşını telefonundaki her şeyi sildiği için daha yenice affetmiş olmasına rağmen kimlerin geldiğini öğrenebilmek için ona doğru baktı.

''Ah...'' dedi Yoongi kapının önünden çekilerek.

Chan içeri girmişti.

'Jeongin' adamın kapıdan geçişini merakla izledi, onun hala aynı kişi olup olmadığını bile bilmiyordu. Chan daha önce onu hiç ziyarete gelmemişti.

Olay olalı artık 3 yıl olmuşken 'Jeongin' ne diyeceğini bilemez halde en yakın arkadaşına bakakaldı. Chan zayıflamıştı ve gözlerinin altındaki torbalar çok daha kötü hale gelmişti.

''Jisung'' diye yumuşakça seslenildiğini duydu.

Jisung mu? Jisung da kim?

Ah, tabi ya!

Bakakalan genç adam kendini salak gibi hissederek başını iki yana sallayıp gülümsedi, bunca zaman sonra neredeyse asıl ismini unutmuştu.

''Merhaba'' dedi elini ona seslenen kişiye doğru uzatarak, ama Chan çoktan ona sımsıkı sarılmıştı ''H-hala nefes almaya ihtiyacım var'' diye güldü.

Chan kuru ve kısa şekilde güldükten sonra genci bırakıp ona bir baktı ''Tanrım'' dedi bütün değişiklikleri sindirmeye çalışırmışçasına ''Çok büyümüşsün. Bi zamanlar olduğun çocuk gibi değil de dönüştüğün adam gibi görünüyosun''

'Jeongin' hafifçe güldü ''Sen de hala hemen iyileşiyorsun, sağ elinde bir yara olması gerekirdi''

''Bunu nerden hatırlıyosun?''

''Başka pek bir şey hatırlamıyorum demek daha doğru olur'' diye itiraf etti 'Jeongin' üzgünce ''Sanırım zaman gerçekten de elimizdeki her şeyi alıp götürüyor''

''Aslında evlat, ben de tam olarak bunun hakkında konuşmaya geldim. Ama Tanrım, gerçekten de çok zaman geçti. Öncelikle ikinizi de bu duruma soktuğum için özür dilemek istiyorum''

'Jeongin' çamaşır yıkamaya gidecek olan Yoongi'yi başıyla onayladıktan sonra yeniden Chan'a döndü ''O zamana göre doğru olanı yaptın Chan''

''Ama bu o zaman için bile doğru olan değildi ve hiç bi zaman da olmadı. Şu anda yaşananlar doğru değil Jisung'' diye ısrar etti Chan.

Jisung bir iç çekip salondaki koltuklardan birine gitti ve Chan'ın da ona katılması için ona işaret etti ''Artık büyüdüm Chan. Beni oradan çıkararak bana aslında en büyük iyiliği yaptığını anlayacak kadar zaman geçirdim bu evde. Dinlediğim bazı günahları duymalısın, gittiğim cenazeleri ve ettiğim duaları da. Hepsi darmadağın ve her yerden ç-çıkarılacak bir ders var. Ben kendi derslerimi hiçbirinin sonucunu düşünmeden aldım''

''Şimdi kim abilik taslıyor bakalım?'' diye takılmaya çalıştı Chan, ama sesi mutludan çok pişman gibiydi.

Jisung buna hafifçe kıkırdadı ''Sonuçta beni oradan çıkarmak istediğin için kendini suçlayamazsın. Aslında bunun sana ne kadar sinir bozucu gelebileceğini anlıyorum, o hallere düşmemi hiç istememiştin ama ben yine de yaptım. Her şey daha da kötüleşmeden beni kurtarmaya çalıştın ama çoktan daha kötü hale gelmişti bile. Sana o an için doğru gibi görünen kararı verdin ve ben bu yüzden sana kızamam''

Chan net şekilde duyulan bir iç çekerken gergince parmaklarını saçlarının arasından geçirdi ''Ama bunu kendin söylemiştin Jisung'' diye üsteledi ''Bunu seviyodun. Dönüştüğün benlikle mutluydun''

''Bu aslında benimle alakalı değil, değil mi?'' diye sordu Jisung.

Chan bir iç daha çekerken başını iki yana salladı.

''Sen geldiğini hissettiğim bu konuya girmeden söylemiş olayım, onun hakkında hiçbir şey hatırlamıyorum. Devam etmeden önce bunu anla lütfen. Gözlerinin mavinin hangi tonu olduğunu ve yorgun olduğunda döndükleri rengi hatırlamıyorum. Nasıl koktuğunu ve ne tür şampuanlar kullandığını hatırlayamıyorum. Tatlı mı yada erkeksi mi koktuğunu veya nasıl hissettirdiğini hatırlayamıyorum. Hatırlamak istediğim şeylerin en az yarısını hatırlayamıyorum. Alkolün tadını, s-silahtan çıkan dumanın kokusunu yada sahilde koşmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlayamıyorum. Artık şık elbiseler, cüppeler ve beyaz renkler dışında hiçbir şey hakkında bilgim yok. Hepsi gitti Chan. 3 yılda tamamı yok oldu, bana onu hatırlatabilecek hiçbir şeyim kalmadı. Yoongi hepsinden kurtuldu, hatta gizlediğim fotoğraflardan bile. Hiçbir şeysiz kaldım ve hala da öyleyim. Yani bana gelip de o adam hakkında konuşurken bunları aklından çıkarma. Hatırlayamıyorum Chan. İstiyorum, hepsini hatırlayabilmeyi çok istiyorum ama yapamıyorum işte. Bu elimde olan bir şey değil, hepsini kaybettim''

Jisung bu açıklamasını bitirdiğinde karşılık olarak başka bir açıklama bekledi ama hiçbir şey gelmedi. Onun yerine yanında oturan adamın sessizce ağlamaya başladığını gördü.

''Chan?'' diye sordu yüzünü görmek için ona doğru eğilerek.

''Tanrım, bunların hepsi benim suçum Jisung'' dedi Chan tamamen kırılmış bir sesle ''Ben her şeyin içine sıçmış olmasaydım ikiniz daha iyi olurdunuz. O kafayı yedi Jisung, sana bunu söylemeye geldim. Artık kendi gibi değil, her zaman sarhoş ve dağınık. Son zamanlarda kendinden o kadar çok geçti ki bak abartmıyorum. Kendine bi de fahişe buldu, Hazel orospusuyla aylardır takılıyor! O artık aynı kişi değil Jisung, sadece sen- Tanrım o artık Minho değil! Sadece kırık bi kabuk. İkinizi ayırdım ve şu anda birbirinizi resmen unutuşunuzu izliyorum! Ona dikkatli olması gerektiğini söylediğimde bana aynı şeyleri geveledi Jisung! İkiniz de artık olduğunuz gibi değilsiniz ve ben ne bok yiceğimi bilmiyorum. Gelmiş geçmiş en boktan kişi olduğumu kabul mü edeyim yoksa hayatımın sonuna kadar bunun pişmanlığıyla mı yaşayayım? Dua etmeyi denedim, oturup düşünmeyi denedim, hatta oturup kendi ölümümü bile düşündüm çünkü ona ve herkese bunca zamandır yalan söylediğimi öğrenince zaten canımı alcak. Felix de gitti Jisung. Senin öldüğünü düşündüğü ve buna dayanamayacağı için beni bırakıp çok uzaklara taşındı. Bununla alakalı konuşçak başka hiç kimsem yok ve artık kafayı yiyorum. Bi şekilde bunu düzeltmem lazım Jisung, tamamı benim hatam''

Jisung bir iç çekip koltuğa yaslandı ''Anlamalısın Chan. Hayat kara delik gibidir ve bazı yerlere girdiğinde bunun dönüşü olmaz. Oraya geri dönemem. Onun çoktan bir başkasını mı bulduğunu söyledin? Onun adına sevindim. En azından... en azından bir şeyler deniyor ve çabalıyor. Kafasını dağıtıyor olması güzel. Bunu en sağlıklı şekilde yapmıyor olabilir, ama doğru hatırlıyorsam bu tam da onluk bir hareket. Bunları düzeltme konusunda endişelenmemelisin, her şey olduğu gibi iyi görünüyor. Eğer her şeyi unuttu ve atlattıysa bırak öyle kalsın, ben o-onun mutlu olması için bu yalanı yaşamaya devam ederim. Zaten bir süre sonra bu şehirden gideceğim çünkü kilise işim için orada olmam lazım, ki işim bittiğinde de oraya yerleşeyim diyorum. Yoongi'ye daha söylemediğim için senin de haberin olmadığını biliyorum. Önümüzdeki sene gideceğim''

''Tanrım, üstünden bu kadar zaman geçtiğine hala inanamıyorum'' dedi Chan yanaklarına dökülen yaşları silerek.

''Bence bu iyi bir şey, bu kadar ilerlediysek devamında da sorun çıkmayacak anlamına gelir. Hepimiz iyi olacağız'' dedi Jisung Chan'ı daha iyi hissettirmeye çalışarak.

Zaten şu durumda sadece Chan'a kendini daha iyi hissettirebilirdi. Kendisi inancını yeniden bulmuştu ve Minho da gencin yerine geçen bir kadına bel bağlamıştı.

Bu sikik dünyada bu normal bir durumdu tabii.

Daddy'nin Küçük Canavarı 2 -MinSung-Where stories live. Discover now