23. Bölüm

1.8K 242 8
                                    

Nurdan biraz gergin, biraz heyecalı, biraz umutlu, biraz huzursuz bir şekilde karşısındaki adamı dinliyordu. Çok güzel şeylerden bahsediyordu, çok samimi konuşuyordu, Nurdan direkt fikre balıklama atlamak istiyordu lakin Yalçın'ın sorgulayan bakışları gözünün önünden gitmiyordu. Zaten ona hiçbir şey demeden buraya gelmiş olduğu için kendini biraz kötü hissediyordu ama yapacak da bir şeyi yoktu.

Venedik'ten döndüklerinden beri Yalçın'ın davranışlarında yine bir gelgit hali vardı. Döneli on-on beş gün olmuştu anca. Venedik'te geçirilen beş gün, adama aşırı romantizm yüklemesi olduğundan mıdır nedir, sanki biraz yalnız zaman geçirme ihtiyacı hissetmişçesine uzaklaşır gibi olmuştu. Öyle Nurdan'ı yine düşünceler batağına iten bir gariplik yoktu fakat anlamsız bir kaçış vardı. Bu kez üstüne gitmemişti Nurdan. Ona istediği alanı tanımıştı. Sonuçta zaman zaman onun da biraz kendi alanında kalmaya ihtiyacı oluyordu.

Bu kendi alanında takılma durumu, onu karşısındaki prodüktörle konuşmaya kadar getirmişti. İyi bir yapım şirketinden, yazın çekilecek bir filmin senaryo çalışması için teklif almıştı. Bu aldığı ilk adamakıllı teklifti. Bağımsız olacaktı, tek başına yazacaktı. Kurgu için birkaç fikir çıkarılmıştı ama henüz netleşen bir şey yoktu. Önerilere açıklardı.

Bu işi yapmayı çok istiyordu. Hem de her şeyden çok istiyordu. İlk kez kendi adıyla tek başına bir iş yapmış olacaktı. Gerçekten iyi bir yazar olduğunu böyle profesyonel kişilerden duymak göğsünü kabartıyordu. Bunu daha pekiştirmek, daha da iyi yerlere gelmek istiyordu. Yalçın gibi olabilmeyi istiyordu.

Yine de bir yanı bu görüşmeyi önceden onunla paylaşmadığı için kötü hissediyordu. Böyle hissetmesini gerektirecek hiçbir şey yoktu aslında. Sonuçta ona hesap vermek zorunda değildi. Ama yine sanki bir şeyler yanlışmış gibi olmuştu. Keşke döndükten sonra gelen o garip soğukluk, biraz daha sonra gelseydi. Belki o zaman söyleyebilirdi.

İki saatlik toplantıdan çıkarken çok mutluydu. İçi içine sığmıyordu. Bunu ilk Yalçın'a söylemeye korkuyordu ama bu sevincini en rahat kiminle paylaşabileceğini bildiği için direkt oraya yönelmişti. Hem öğle arası da geliyordu. Belki sürprizini güzelce değerlendirebilirdi.

***

Gazete binasından içeri girdiğinde tıpkı filmlerdeki gibi bir kargaşa ortamıyla karşılaşmayı beklerken hiç de öyle bir ortam göremedi. Bazen oluyordu. Büyük haber niteliği olan bir olay olduğunda buranın mahşer yerine döndüğüne şahit olmuştu. Fakat artık Türkiye'nin bu tip olaylara bağışıklık kazanmasından ötürü habercilik de ölüyordu.

Abisinin odasına doğru giderken tanıdığı herkesle ayaküstü selamlaşmıştı. Ofis çoğunlukla boştu, herkes yemeğe gidiyordu. Batu'nun çıkmamış olduğunu umuyordu ki, aralık kapıdan içeri baktığında Batu'yu telefonda biriyle konuşurken görünce gülümsedi. Kapıyı tıklattı. Batu başını kaldırdığında Nurdan'ı görünce ifadesi hiç değişmeden, sadece elinin bir hareketiyle içeri çağırdı kardeşini. Telefondaki kişiyle konuşmaya devam ederken Nurdan dapdağınık odaya girip her zaman yaptığı gibi kurcalamaya başladı. Abisinin odasında yok yoktu. Dergi, gazete, kitap yığınları, ne idüğü belirsiz kağıtlar... duvarlar gazete ve dergi küpürleriyle, fotoğraflarla doluydu. Bir duvarını tıpkı meşhur bir dürümcü gibi ünlülerle olan fotoğraflarıyla doldurmuştu. Tek farkı fotoğrafların hepsi komikti.

"Hayırdır küçük fare, sizi buraya hangi rüzgar attı böyle? Beni unuttunuz sanıyordum ben."

Batu'nun iğneli ses tonunu ve sözlerini duyunca ona döndü. Biraz sitemle baktı abisine. "Seninle güzel bir haber paylaşmaya gelmiştim ama belli ki sen beni pek istemiyorsun."

LÜZUMSUZ SAVAŞ (3)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon