oh lord

7 3 0
                                    

Nf oh lord
...

Daichi ve Suga tanrının çoktan unuttuğu kullarıydı yani Daichi öyle düşünüyor, kendince haklı sebepler sunup  kendince kabul ediyordu. Daichi'ye gore ikisinin çektiği acıların sebebi tanrının onları sevmeyip unutmasıydı ama sevmediğin birini unutamazsın, Daichi o yüzden bu fikri sildi aklından. Biraz daha düşününce umursamadığını farketti tanrının, çocuk Daichi'ye göre Tanrı onun dualarını kabul edip annesini iyilestirmedigi için onu umursamadığını belli etmiş, ergenliğe yeni girmiş Daichi için de çabaladığı her şeyde iyice battığında göstermişti. Yıllarca yaşadığı her şeyin suçunu Tanrı'ya atmaktan gocunmamış aksine bunu savunma mekanizması olarak geliştirmişti ortaokul hayatı boyunca. Eh, büyüdükçe akıllanmış, düşünceleri değişmiş ve bazı şeyleri kavramakta daha iyiydi. Daichi artık suçları Tanrı'ya atmıyor, Kendi omuzlarına yüklüyordu. Bu seçtiği yöntem onu boğmuş hatta o kadar bastırmıştı ki kendi canına kıymaya çalışmaktan uzak durmamış, denemişti. O günler Daichi için büyük bir pişmanlık sebebiydi öyle ki o pişmanlık omuzlarına iyice baskı uygulamış, kafasını kaldıramayacak, bedenini hissedemeyecek hale getirmiş, sonsuz bir kabustaymış gibi yaşamasına sebep oldu.  Yaşadığı yükün ağırlığını yardım alarak, tek başına ayağa kalkmaya çalışarak halletmeye çalışsa da,  Daichi kendisinin ve arkadaşlarının emeğini unutmaz aklına geldikçe onlara şükranlarını sunardı kendi içinde,  Suga ile tanışınca biraz da olsa hafiflemiş, kendini kurtardığı o çukurdan beli daha dik şekilde yoluna devam ediyordu. 

  Daichi'ye hayatının son beş yılında onu en cok korkutan şeyi sorsalar hiç düşünmeden "Suga'nın üzülmesi." derdi. Onun için kâbus dolu gecelerine dokunup güzelleştiren oğlanın hayatında nasıl bir yeri vardı bilmiyordu, bir süre de bu sorudan kaçmak istiyor, kendi kendine bulacağı cevaptan ve bunu kabullenmekten korkuyordu. Bu korkaklığından dolayı kendini bir çok kez kızmış olsa da Suga anlayışla karşılıyordu, Daichi'nin iç dünyasındaki çatışmayı biliyordu ki Daichi bir şeyleri halledecek ve Suga da hareketlerinden ne anlaması gerektiğini çözecekti. Beklediği tek sey Daichi'den bir adımdı ve o adım geldiğinde Daichi'ye koşacaktı. Duygularını anlayamamasında Daichi ne kadar suçsuzsa Suga da o derece suçsuzdu bu konuda. Gri saçlı oğlan; yaşamı boyunca onlarca kez itilip kakılmış, yanlış kişilerle birlikte olmustu. Hayatında düzgün bir rol model olmadığı için iliskilerden korkarak, iki insanın birbirini sevecegine inanmayarak büyümüştü. en sonunda yine itilip kakılacağına inanıyordu. Sevgisiz büyüyen ebeveynlerin sevgisiz büyütülen çocuklarıydı Suga,  yeryüzünde cehennemi tekrar ve tekrar yaşatan o sevgisizlik bir sarılmayla nasıl gidebilirdi ki? Gitmişti; sarılmalar, öpücükler, okşanan saçlar ve sözlerle birlikle o cehennem de azabını Suga'nın üzerinden çekip gitmişti.

Sevgisizliği, şanssızlığı, kederi ve nice duyguyu en uç noktalarda yaşamış bu iki aciz ruhun acısını en sonunda tanrı görmüştü. Dayanamadı onlara, isyanlarına kulak verdi, geceyi onlar için güzellestirdi, yaralarını sarabilsinler diye karşılaştırdı onları ve sonsuz kudretiyle onları birbirine bağladı. Eğer Tanrı varolsaydı onların bu sonsuz duyguları böyle açıklanabilirdi, ancak yoktu.
...
Daichi, gri saçlı oğlanın iş çıkışıyla onu evine bırakıyordu, tüm yol Suga'nın iş yerinde olan olayları dinlemişti ve bundan oldukça keyif alıyordu. Sugawara'nın olayları anlatırken takındığı yüz ifadesi, mimikleri, el ve kol hareketleriye istemsizce ona kapılıyordu. Daichi nu yaşananlardan memnundu, kaç yıldır tanışmış olsalar da Suga'yı daha da iyi tanıyormuş gibi hissetmeyi seviyordu. Onun ve varolmayan tanrının bir sıddı da bununla alakalıydı ya, Suga'nın konuşmasını ne kadar sevdiğini ikisi biliyordu

Bu kısa ve samimi yolun ardından Daichi, Suga'nın evinin önüne geldikten sonra dönmeyi planlasada karşısındaki oğlanın ricasını kıramamış, kendisini kahverengi L koltukta kediyle oyun oynarken bulmuştu. Sugawara, kendisi gibi gri kedisiyle oynayan oğlana dikkatlice baktığında buruk bir gülümsemeyle istemsizce iç çekmişti. Bu anda takılı kalmak, acı olan her şeyden sonsuza dek uzaklaşmak istemişti. Elinde bir çift kupa ile gelmiş, onları biraz eskimiz siyah orta sephanın üstüne koymuştu. O kadar da rahat olmayan, uygun bir spotçudan alınmış kahverengi L koltukta Daichi'nin tam yanına oturmuştu. Oturdukları oda pek büyük sayılmaz ama üçü için yeterince ferahtı. Açık mutfak, siyah tezgah ve aynı renk bar sandalyesi vardı. L koltuk, siyah orta sehpa ve televizyonun her iki etrafında olan kitaplıklar, kapının arkasında bulunan boş tuvaller ile kocaman bir bütün, her şeyden kaçtıkları bir yer olmuştu burası.
Kahvesini yudumlarken Daichi'nin nazik hareketlerle önüne düşen gri tutanlarını hafifçe arkaya atmış, hafif bir gülümsemeyle gözlerine bakıyordu. Sugawara o an ne hissedeceğini bilememiş, atan kalbinin sesi kulaklarını doldurmustu. Hafif bir yutkunuş, gözlerini kaçırma, "Teşekkürler." tarzı bir kaç şey geveleme ve kahvesinden koca bir yudum alma. Hepsi Sugawara'nın heyecandan saçmalayarak yaptığı hareketlerdi ve Daichi bundan oldukça keyif alıyordu.
Karşısındaki oğlanın heyecandan eli ayağının birbirine dolanması, bahaneler uydurmaya çalışması ya da sessizce oturması... Hepsi Daichi'nin Sugawara'da sevdiği şeylerdi, Hava hoş ya Daichi, Sugawara'yı hatırlatan, ona ait her şeyi severdi.

O olaydan sonra bir film izlemeye karar vermişlerdi. Sugawara'nın sürekli fikir değiştirmesinden dolayı film bulmaları çok zor olsa da en sonunda onun da merak ettiği bir film buldular ve izlemeye başladılar. Film devam ederken birbirlerine yorumlarını söylüyor, ne olacağını tahmin etmeye çalışıyorlardı. Filmin sonlarına doğru Daichi Sugawara'ya bir şeyler söylemiş ancak cevap alamamıştı. Gri saçlı oğlan kafasını Daichi'nin omzuna yaslayıp uyuya kalmıştı ve tüm gün yaşadığı yorgunluğa rağmen yüzünde hakim olan huzur bir kez daha Daichi'nin Sugawara'nın cennetten düşen, kanatsız ve bi' o kadar da masum bir melek olduğuna inanmıştı. O; Lucifer olamayacak kadar günahsız, cennette yaşamayacak kadar da günahkardı yani Sugawara öyle olduğunu söylüyordu. Daichi, oğlanı uyandırmamaya özen göstererek kucağına aldı ve bir kaç kez girmeye fırsat bulduğu odasına götürdü. Tek kişilik yatağı, beyaz duvarları ve beyaz çalışma masası, üstünde ikisinin lise yıllarından kalma fotoğrafı vardı, Sugawara'yı yatağına yatırdı ve üstünü örttü. Nefesini tutup yüzünü ona yaklaştırdı, yanaklarına ufak bir öpücük kondurup ona iyi geceler dileklerinde bulunup  ibadethanesi, yaşama yeri olan yerden, Suga'nın evinden ayrıldı.
...

unloved servants of god || DaisugaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin