110- Ömrün Yangını

1.7K 124 47
                                    

Bir şey düşünmeden hayatına devam eden insan olmaya karar versem bu düşüncem kaçıncı saniyede bozulurdu? Bence saniye değil, salisesinde ben bu düşünceyi bozardım. Hiçbir şey düşünmediğim günler bir gün gelir miydi? Zihnimin berraklaştığı, her sabah uyandığımda olaysız güzelliklerle karşılaşmayı ruhum görebilecek miydi? Darmadumanlığa o kadar alışkındım ki olaysız geçen zamanlarımda kendimi boşlukta hissedebilirdim.

Tabağımdakileri çatalımla sessizce kurcalarken Aydız kıtlıktan çıkmışçasına yiyordu. Kilo da almıyordu. O kadar yemeği neresine gönderiyordu, belirsizdi. Osman ise her zamanki kibarlığında yemeğini yavaş yavaş yiyordu. Derin bir nefes aldım. İştahım vardı, arada ağzıma bir şeyler sokuşturuyordum ama sürekli sıkıntılı nefesler alıp veriyordum. Oturduğum yerde kıvranıyor, yanaklarımı şişirip duruyordum. "Bugün çok çabuk mu akşam oldu?" diye mırıldandım tabağıma bakarak.

"Heyecanlı şeyler yaşayınca insan zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor tabii. Ben okuldaydım ve zaman hiç geçmek bilmedi. Bu mal da galeridedir. Anca boya kokularıyla kafa bulmuştur," diyerek çenesinin ucuyla Osman'ı işaret etti.

"Aydız ne mallığımı gördün de benimle böyle konuşuyorsun? Kırılıyorum." Osman, dudaklarını toplayıp suyuna uzandı.

"Oğlum mal olman için illa mallık mı yapman gerekiyor? Malsın işte," dedi Aydız. Konuşmak için ağzındakini yutması bile gerekmiyordu, istediği gibi konuşuyordu. "Bugün hocayla iddiaya girdik. Kaybeden saçını kazıyacak."

Osman, boğazına kaçan suyla öksürürken bakışlarımı Aydız'a çevirdim. Şaka yapıp yapmadığını anlamaya çalıştım lakin yüzünden anlaşılacağı üzere söylediğinde ciddiydi. ''Bir insan ne diye saçını iddia konusu yapabilir?'' diye mırıldandım.

''İddianın konusu saç değil lan.'' Aydız arkasına yaslanıp diliyle dişinde kalanı almaya çalıştı, alamayacağını anlayınca uğraşmayı bırakıp bize baktı. ''İddianın konusu ilk sinirlenmemek.'' Anlamadığımız için Osman ile bakıştık. Aydız yanaklarını şişirip gözlerini devirdi. ''Ne ahmaksınız! Şu kartala anlatsam şimdiye olaya hakimdi,'' diyerek çenesinin ucuyla bizim papağanı gösterdi. Evet, o artık bizimdi. Sanırım Berat'ın onu bizden alacağı yoktu. Sahi gündüz papağan nerelere kaybolmuştu? ''Bu iddiaya girdiğim hoca çok asabi. Malum ben de öyle. Sabah sınıfın ortasında kavga ederken bir anda ortaya böyle fikir sundum. Sinirlenmeme yarışı yapacağız. İlk sinirlenen iddiayı kaybedecek. İddia lafını duyunca pis pis sırıttı ve hemen önüme bir ceza bıraktı. İddiayı kaybedenin başı kel olsun mu, dedi. Olsun dedim. Çok ani gaza geldim diye hemen kabul ettim tabii. Ama gözlerimi birkaç saniye sonra adamın kafasına kaldırınca sıçtığımı anladım.'' Yüzünü buruşturup parmaklarını saçlarından geçirdi.

''Adamın kafasında ne vardı?'' diye sordu Osman korkarak. Aydız'ın korkunç tepki verme ihtimali her zaman yüksek olduğu için çekincesi normaldi.

''Adamın başında ne vardı diye değil, ne yoktu diye sormalısın kardeşim,'' dedi Aydız yavaşça. Anlamadığımız için Osman ile yine bakıştık.

''Saç yoktu! Saç yoktu! Saç yoktu!'' Papağan başımızın tepesinde kahkahalarla dönerken yemeğimize dökülen kuş tüylerine omuzlarımı düşürerek baktım.

''Ne sersemsiniz oğlum! Şu uçan kanatlı bile hemen anladı. İkinizin beynini yan yana getirip birleştirsem şu kuşun minik beyni kadar bile bir boka yaramaz.''

''Bize neden kızıyorsun? Adamla sinirlenmeme yarışına giren sensin. Ayrıca belirlediği iddiaya sazan gibi atlayan da sensin.'' Osman, ağzından çıkanları düşündü. Aydız'a sazan demişti. Aydız ona yumruk atar gibi yaptığında korkuyla geri çekildi.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt