2-İddia

248 27 4
                                    

"Yaşam böyle üstüme varmakla gaddarlık ediyor bana. Bu oyunda kağıtları daha iyi dağıtmalıydı. Payıma çok kötü bir el düştü. Bedenimde kara bir tarot var.

Yaşam, belleği icat etmekle gaddarlık etmiş... Tıpkı size daha da canlılık verecek, içinizi acıyla zonklatan gizli bir güç gibi. Hiçbir gelecek olmadığının kesinliği karşısında geçmiş büyüyor, kökenleri genişliyor."

Okuduklarım istemediğim geçmişimi yine gözlerim önüne serdiğinde başımı kitaptan kaldırdım. Kuruyan boğazımın aksine gözlerim nemlenmişti. Zorlukla yutkunup eşyalarımı topladım. Kütüphaneden çıktığımda havanın kararmış olduğunu görmek beni şaşırtmıştı. Kaç saat orada kaldığı merak ederek telefonuma baktım. Kızlardan birçok cevapsız arama ve mesaj vardı. Tanımadığım bir numara da iki kere aramıştı. Kızları daha fazla meraklandırmamak için en anlayışlıları olan Burcu'yu aradım.

"Nerelerdesin sen saatlerdir? Seni ne kadar merak ettiğimizden haberin var mı?" Tabi telefonu Selin'in açması benim yaşayacağım türden bir talihsizlikti. Bir an telefonu kapatmayı düşünsem de sabahki dinlediklerime uyup bir kez daha sakin davranmayı seçtim. "Kütüphanedeydim Selin, şimdi nerede olduğunuzu söylersen yanınıza geleceğim."

"Her zamanki yerdeyiz. Daha ısınma turlarındayız. Seni bekliyoruz." deyip telefonu kapattı. Başım kaldırmayacak da olsa itiraz etme hakkı bırakmadığı için yola koyuldum.

İnsanları ittirerek kızlara ulaşmaya çalışırken bir kez daha burada eğlenmekten ne zevk aldıklarını sorguladım. Dans etmek adına saçma hareketler yapan insanların ter kokusunu çekmek hiç bana göre değildi. Yanlarına ulaştığımda yüzümü buruşturarak onlara baktım. Selin'in ısınma turu dediği boş bira şişeleri masayı dolduruyordu.

"Ben yenilerini alıp geliyorum." dedi Selin selamlaşma ihtiyacı duymadan. Şişelerden birkaçını yoklayıp yarım olan birini elime aldım ve büyük bir yudum içtim. "İlk günden biraz fazla olmamış mı?"

"Zaten ilk gün olduğu için fazla. Bu yıl geçen yıla göre ağır geçecek, bir daha fırsatını bulamayız." Nazlı'nın cevabına anladığımı belli ederek başımı salladım.

Selin elinde bir tepsiye shot bardaklarını ve limonları doldurmuş gelirken bir yandan da bir garsonu çağırıp boş şişeleri almasını sağladı. Anlaşmış gibi aynı anda tuzu yalayıp shot'ı içiyor ve sonra limonları emiyorduk. Bir süre sonra Burcu konuşmaya başladı. "Bugün sen yanımızdan gittikten sonra biraz araştırma yaptık, Yusuf hakkında." Bir tepki vermemden çekinerek bakıyordu ama anlatacaklarını merak ettiğimden devam etmesini işaret ettim. "Bu sene gelmiş okula o yüzden daha önceden farketmemişiz."

Bu dediğine içkinin etkisiyle fazladan güldüm. "Doğru ya yoksa siz nasıl farketmezsin. Asla gözünüzden kaçmaz." Biraz bozulduğunda söze Selin devam etti. "Çocuğu tanıyan bir kız var. Onunla konuştum. Hiç sevgilisi olmamış, arkadaş olarak konuştuğu kızlar varmış ama belli bir mesafeyi korurmuş. Genelde böyle çevresine topladığı kişilere sohbet yaparmış. Konuşmalarından etkilenip dine dönenler bile olmuş. Anlayacağın çok dindarmış."

Dediklerinde haklılık payı olduğunu düşüyordum çünkü sabahki ses tonu, sözleri hala zihnimde dönüyordu. Yine de kimse inanışını değiştirecek kadar etkilenmezdi bence. "Çocuğu efsane yapmışlar. Heralde kızla biraz daha konuşsanız uçabildiğini falan da söyleyecekti."

"Bence dedikleri doğrudur. Sen bile bugün onun dediklerinden etkilenip bize yumuşak davranmadın mı?" Burcu'nun ani cevabına şaşırdım. Az önce bozulduğu için terslemeye çalışıyor gibiydi. "Hayır ne alakası var ben birinin sözlerinden etkilenecek biri miyim sence?" Saçma olduğunu bildiğim halde karşılık vermeyi sürdüyordum, evet çünkü şuan altta kalmak istemiyordum.

"O zaman deneyelim de görelim. Ne dersin Asya, var mısın iddiasına? O çocukla tanışıp belli bir süre etrafında bulunacaksın. Bakalım etkileniyor musun etkilenmiyor musun?" Burcu sözlerini bitirir bitirmez kahkalarla gülmeye başladım. Kanımda dolaşan alkol kendimi frenlememi engelliyordu. En sonunda karnım ağrıyıp gözlerimden yaş geldiğinde doğrulup kızlara baktım. Hepsi ciddiyetle beni izliyordu. Yüz ifadelerinden Burcu'yla hemfikir olduklarını anlamak için fazla çaba harcamaya gerek yoktu.

"Ciddi olamazsınız, bırakın şu çocuk oyunlarını." Şimdi ben de ciddileşmiştim. Burcu aynı kararlığıyla bakıyordu. "Ne oldu korktun mu Asya Tuncer? Bu sefer kendinden emin değil misin yoksa?"

Ve Burcu son sözleriyle fitili ateşlemişti. "Korkmak ve ben mi? Hodri meydan, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın." deyip elimi uzattım. Üçü de aynı anda "Kırılsın." deyip elime vurdular. Nasıl bir şeye bulaştığımı zaman gösterecekti. Bakalım bomba nerede patlayacaktı.

*

Sabah baş ağrısıyla uyanacağımı bildiğim halde bu kadar içtiğim için aptal falan olmalıydım. Uyandığımdan beri ilaç içmeme ve duş almama rağmen baş ağrım bana mısın demiyordu. İddia olayından sonra bir çeşit hırsla kızlardan çok içmeyi başarmıştım. Midem hala kendine gelemediğinden kahvaltı da yapamamıştım.

İkinci günden okulu ekmiş olmak da işin henüz hesaba katmadığım kısmıydı. Değişiklik olması için sahile inmeye karar verip hazırlanmaya başladım. Pijamalarımdan kurtulup kot pantolon ve tişörtümü üzerime geçirdim. Anahtar ve cüzdanımı alıp evden çıktım. Evim ne yazıkki deniz manzaralı falan değildi. Hatta sahile ulaşabilmem için yürüme mesafesiyle 20 dakikalık yol gitmem gerekiyordu. Yol üzerindeki büfeye uğrayıp takip ettiğim edebiyat dergisini aldıktan sonra yürümeye devam ettim. Dergiyi karıştırarak ilerlediğim için yol hızlı geçmişti. Sahil kenarındaki bankalardan birine oturup bağdaş kurdum. Gözlerimi kapatıp hafif serin meltemin beni kendime getirmesini bekledim. Eylül sonuna yaklaşmamıza rağmen hava fazla soğumamıştı. Güneşli hava ve serinleten rüzgar ikilisi sonbaharın bize hediyesi olmalıydı.

Elimdeki dergiye dalıp zamanın geçmesine izin verdim.

"...Tek bir kelimeden binlerce anlam çıkardığım günler de oldu, yazılan uzun cümleleri görmezden geldiğim günlerde. İnsanlara inanmaya çalışmaktan yoruldum."

Eve döndüğümde dergiyi diğer sayıların yanına yerleştirip kendimi koltuğa bıraktım. Hiçbir şey yapmadan yorulduğum günlerden birindeydim. Karnımdan gelen gurultular sabahtan beri sürdüğüm açlığıma bir son vermemi işaret ediyordu. Ocağa su koyup hazır çorbayı bir kupaya döktüm. Su kaynadığında suyu da kupaya ekleyip karıştırdım. Tekrar koltuğa döndüğümde dünden beri elime almadığım telefonum aklıma geldi ve kısa bir arayıştan sonra buldum. Yeni bir arama yoktu, dün cevaplamadığım yabancı numaraya geri dönüş yapmaya karar verdim. Bir kaç çalıştan sonra açıldı.

"Buyrun Yeni Baskı Edebiyat dergisi." Kadının sesini hemen tanımıştım. "Nurgül Hanım ben Asya Tuncer. Geçen hafta iş başvurusu için gelmiştim."

"Merhaba Asya Hanım, biz de sizi başvurunuzun kabul edildiğini haber vermek için aramıştık. Detaylar için yarın bekliyoruz. İyi günler."

"İyi günler." Telefonu kapatıp derin bir nefes aldım. Sonunda iyi bir gelişme olmuştu. Aldığım burs yetmediği için bu işe ihtiyacım vardı. Önümdeki çorbaya uzanıp televizyonun karşısına kuruldum. En azından günü keyifli bitirebilecektim.

İlk bölümler biraz sıkıcı geliyor olabilir. İnşallah ilerde daha güzel olacak. Şimdiden okuyanlara teşekkür ederim. Allah'a emanet olun :)

Anlat BanaWhere stories live. Discover now