ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

31 19 5
                                    

Elbette yurtdışına çıkmayacaktı. Toplumun sorunlarını anlamak için en alt tabakaya kadar inecekti. Sıradan insanların yaşadığı, vakit geçirdiği, hayatını sürdürdüğü semtlere gidecekti. Ailesinin yurtdışında bilmesi, kafasını da içinide rahatlatıyordu. Şehrin ortası sayılabilecek bir semt belirlemişti kendine. Evden yurt dışına diye çıktığı için arabasınıda almamıştı. Çağırdığı taksiyle istikameti olan semte gidip küçük bir oda kiraladı Emre kendine. Bir kaç parça eşyası ve resim için olan araç gereçleri vardı. Odası trafiğe açık işlek bir caddeye bakan, sedir tarzı bir yatak, ufak bir masa ve sandalyesi, tualeti banyosu bir, duvarları sararmış, tavanı rutubetli apart tarzı bir yerin odasıydı. Emrenin giyimine konuşmasına bakarak buranın sahibi apartın en iyi halde olanını tahsis etti. Başlarda çok yadırgamış, odayı tutmaktan vazgeçer gibi olmuştu. "Sonra en altı sınıfa inmem gerek. Öyle lüks rezidansta olmayı hayal ederek bu yola çıkmadım." diye düşünerek yerleşti odaya. Eşyalarını yerleştirip, kendini dışarı atıp, biraz etrafı gezmeye başladı.

Akşam 19.00 u buluyordu saat. Cadde üzerinde vızır vızır geçen arabaların yanından, hızla geçen insanların arasına dahil olmuş, bir yarışta gibi hızlı adımlarla yürüyen güruha nazaran, kibar ve nazik adımlarla, kimseye çarpmamaya özen göstererek yürüyordu. İnsanların yüzlerine dikkatle bakıyordu. Çehreler asık, bakışlar yorgundu. Emre yanlarından geçerken sanki hepsini ayrı ayrı muhattap alıp konuşur gibi içinden:

_ Sanatım toplumun bir yansıması olucak. O yüzden benim bu toplumun acısını, mutluluğunu, yaşamını çok iyi bilmem lazım. Kaynağım donmuş mimariler, tarihi eserler, manzaralar olmayacak. Canlı kanlı yaşayan toplumun ta kendisi olacak. Böylece resim can bulacak hayat bulacak.

Yürüye yürüye caddenin sonuna, devasa bir çöp yığınına geldi. Civardaki tüm tekstilciler, pazarcılar, lokantacılar çöplerini buraya döküyorlardı. Bir an sendeledi. Gözlerinin karardığını hissetti. Etrafında dayanacak oturacak bir yer olmadığından, dizlerinin üzerine çöktü. Emre nin bu denli dehşete kapılmasına neden olan ordaki çöpler değildi. Bu çöplerin arasından yiyecek birşeyler arayan insanlardı. Kadınlar, ayağında ayakkabısı olmayan ufacık çocuklar, yüzleri pislikten belli olmayan yırtık elbiseli insanlar,... Kendini toplamaya çalıştı. Yanlarına doğru yanaştı. Bir ufak çocuk yanına yanaştı Emrenin. İçerisinde olduğu, adil olmayan hayat şartlarının farkında değildi. Yüzü kirli, saçları dağınık. Lakin yüreğinin mahsumiyeti; iyiliğin dünyadaki en saf haliydi ve bedenindeki kiri  pak ediyordu. Aslında bu kir ve pas çocuğa ait değildi. Bu çocuğun açlığını, yoksulluğunu umursamayan herkesin kiri pası ve namussuzluğuydu.

_Ekmek bulamadıysan ben doydum Ağabey al.

Bu lafı hatırladığında Karanlık Odasında mırıldandı
_Hayatımda hiç bu kadar aşağılık hissetmemiştim.

Çocuğa doğru bakarak
_ Eyvallah. Bende çok açtım. Benimle bölüştüğün için çok teşekkür ederim
Çocuk:
_Ahahaa teşekkür mü edersin. Sen bana hiç birşey edemessin Ağabey. dedi ve uzaklaştı.

Kendini toparlamaya çalıştı. Kimseye görünmeden bir fotoğraf çekti. İnsanlar çöpten yemek topluyordu. Diğer tarafta umursamadan lüks hayatlarında insanlar keyiflerine bakıyordu.Birileri birilerinin de yerine yaşıyor gibiydi.
Emre:
_ İnsanların açlığına ve sefaletine tepkisiz kalan nizamın vicdanı kurumuştur.

Bu sözü haykırarak, öfkeyle Karanlık odasının duvarlarını delercesine söyledi. Sandalyede titremeye başladı. Yine sinir krizi geçirir gibi oluyor, nefesi daralıyordu. Sanki bir çift el boğazını sıkıyordu. Çırpınarak:
_Benim değil. Benim vicdanım değil. Ben susmadım. Ben susmadım. Benim vicdanım kurumadı.

Sayıklayarak sakinleşti. Karanlık yanlızca odasını zaptetmemiş Emre yide etkisi altına almış gibiydi.
Oturduğu yerden baktığı karanlık duvara doğru işaret parmağını kaldırarak
_Birinci tablom. Sessiz çığlıklar.

Emre o gece kaldığı aparta geldiğinde saat gece yarısı 3.00 tü. Yapacağı tabloyu bulmanın sevinci değildi içindeki. Yüreğinde derinlerinde bir yerlerde matem havası vardı. İlham gelirdi resim yapacağı zamanlar. Ancak daha önce bu denli hüzünlü, gamlı, efkarlı duygularla resim yapmamıştı. Odasına pencerenin önüne kurduğu tablosunun karşısına geçti. Malzemelerini hazırladı. Odanın ışığını yakmadan karanlıkta resmini yapmaya başladı. Tanık olduğu sefaletin vicdanda uğrattığı hezimeti vücudunun her bir zerresinde hissederek yapıyordu resmini. Karanlık odada penceresinden sızan ay ışığı eşliğinde savuruyordu fırçasını tablosuna. Tüm namussuzluklara, hak etmeyişlere güneş olup doğmak için. Şafak nazlı nazlı sökmeye başladığında eserini tamamlamış, güneş semadaki tahtına oturmuştu.
Sırada ikinci tablosu vardı. Yüreğine oturmuş karanlığın hissini bir ömür taşıyacağını seziyordu. Şimdi biraz sedire benzer yatağında rutubetli tavanı izleyerek uyku alemine teslim oluyordu.

KARANLIK ODAOnde histórias criam vida. Descubra agora