2:"tequila glass"

543 59 75
                                    

"Kırgınım sana ben.
Yalnız beni değil, kendini de kandırmışsın."

*

"Bugünki dersimizin de sonuna geldik. Çıkabilirsiniz."

Bay Martinez'in cümlesiyle beraber kaskatı kesilmiş vücudumu az da olsa oynatabildim. Kitaplarımı toplayıp sonraki ingiliz edebiyatı dersi için dolabıma gitmem gerekiyordu. Steve'in arkamdaki varlığı hareket kabiliyetimi kısıtlasa da umursamamaya çalıştım. Bir ara dersin ortasında ilk o, sonra Henry çıkmış, bir süre sonra geri gelmişti.
Birbirleriyle bir alakaları var mıydı bilmiyordum ama birbirlerine karşı pek de sevgi dolu olduklarını söyleyemezdim.

Yerimden kalkıp kitaplarımı da aldığımda Jonathan da kalkmış ve sınıftan çıkarken peşime takılmıştı. "Bunu yine o orospu çocuğu yaptı değil mi?" dedi öfkeyle. Göz devirdim. "Neden sadece lanet kıçına tekmeyi basıp karşı koymuyorsun ki?!" dedi bu sefer. Sesi az önceye göre daha yüksek çıkınca ben de içimde kaynayan bir tahammülsüzlükle karşılaştım. "Ne biliyorsun da konuşuyorsun Jonathan?!" dedim tıpkı onun gibi yüksek bir sesle. "Onu tanımıyormuş gibi konuşmayı kes! Ondan ve öfkesinden ancak ölürsem kurtulurum."

Burun kemerini sıkıp pek de kısa olmayan saçlarını arkaya attı. "Asıl ölmesi gereken o, dünya bir pislikten kurtulur en azından." Sesi öyle sakin bir tona bürünmüştü ki bir fısıltıdan farksızdı. "Boşver," dedim geçiştirip. Dolabıma geldiğimde Jonathan Nancy'nin yanına çağırdığını söyleyip gitti. Ben de anahtarla dolabımı açtıktan sonra kitaplarımı yerleştirip yenilerini aldım. Ardından kapatıp kilitleyeceğim sırada kapağın tam arkasında durmuş olan Steve'le karşılaştığımda şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Yüzünde sinirlerimi bozacak bir gülümsemeyle dolaba yaslanmış bana bakıyordu.

"Ne var?" dedim bıkkınlıkla. Burnum hala sızlıyor, gözümdeki morluk olanları hatırlatmak ister gibi zonklayıp duruyordu. "Henry'i mi sana yardım etti?" dedi buz gibi bir sesle. Yüzündeki boş bakışlara ve saf öfkeye karşı göz devirdim. "Sanane bundan Steve, açtığın yaraları artık sarmama da mı izin vermeyeceksin?" dedim iğneleyici bir tonda. Gözleri gözümdeki morluğa birkaç saniye takıldıktan sonra hızla başını çevirdi. "Onunlayken de umarım tek derdin mor gözün olur." dediğinde ukala tavrı neredeyse delirmeme sebep olacaktı.

Parmak uçlarım karıncalanıyordu. Suratının tam ortasına güzel bir yumruk geçirmek geçti içimden. Belki durmam gerekirdi, dayanmaya devam etmem ve geleceğimi batırmmam ama yapmadım. Ve yakasından tutup sırtını dolaba çarptım. Sinirle aldığım soluklarım dudaklarına değiyorken dolapla aramda kalmış bedeni şaşkınlık içindeydi. Aramızda santimler vardı. Kaşlarımı çatmış yüzüne bakıyordum. "Ölmek için çok çırpınıyorsun Steve Harrington. Ama unutuyorsun sanırım, sen bir deliysen ben on deliyim! Beni çıldırtma!" İçimdeki öfke kaynadı ve kontrolünün bende olduğuna şüphe ettiğim yumruğum burnuna indi. Kızıl kan eklemlerime bulaştığında birkaç adım geriledim.

Bakışlarında lavlar parlıyor, içindeki sonsuz öfke yakacak yer arıyordu. Kaşlarını çatmıştı ve bir noktada saklayamadığı bir şaşkınlığı da vardı. Gözlerindeki ateş gerçek olacak da beni yakacak sandım. Ellerim titriyordu. Şuan bana bir senedir cehennemi yaşatan Steve Harrington'a kafa tutuyordum ve bu büyük cesaret isterdi. O gözüne kestirdiği herkesin hayatını kaydırırdı. Ve eğer isteseydi beni o an orada canım çıkana kadar dövüp kenara atabilirdi. Bir bok da yapamazdım ve kimse de umursamazdı.

Ama bu bile umrumda olmadı o an. Koskoca bir senenin birikmişi vardı içimde. Frenim patlamıştı bir kere, dönüşü yoktu. Bir kuş kadar hafif ve özgür hissettim. Ölsem bile bu gözüme gelmeyecekti. Zorla yutkunup biraz daha ondan uzaklaştım ve gitmeye yeltendiğimde bir bedene tosladım. Acıyan başımı tutup bakışlarımı çevirdiğimde Henry'i gördüm. Ama o beni değil, Steve'i görüyordu. Burnu aldığı nefesler yüzünden genişlemişti. Kafalarını tokuşturup ikisini de öldürmek geçti içimden ama onun yerine göz devirip Henry'i de ittirerek geçtim. İkisi de umrumda olan son şey bile değildi, hatta belki birbirlerini öldürürlerdi de ben de kurtulurdum.

last chance to die •steddie•Where stories live. Discover now