15:"dance with death"

163 17 14
                                    

"Yarının neler getireceğini bilmek isterdin.
Ama kimin canının yanacağını tahmin etmek zor."

*

Lütfen, bol bol satırarası yorum.

Bir sene önce, Kaza gecesi

Titreyen elleriyle zor da olsa kapıyı açabildiğinde onu karşılayan ilk şey karanlıktı. Ucu bucağı olmayan sessiz bir karanlık. Tıpkı kalbi gibi, o da kapkaranlık. Yavaş adımlarla eve girdiğinde ayaklarında çorapları vardı ve beyaz converseleri -artık beyaz sayılmazdılar- elindeydi. Arkasından kapıyı kapatıp karanlık bile olsa yerini bildiği merdivene yöneldi ve ağır ağır çıkmaya başladı.

Her adım attığında kalbi biraz daha ağrıdı. İyi hissetmiyordu. Kusmak istiyordu. Başına derin bir ağrı saplanmıştı ve kafasını koparsa bile bundan kurtulamazmış gibiydi. Sanki bu ağrı hep orada olacak ve onun enerjisini emecek, hep yorgun olmasına sebep olacaktı.

Son basamağı da geçip üst kata vardığında bu sefer adımları aşina olduğu banyoyu buldu ve kapıyı açıp içeri girdi. Öyle ruhsuz görünüyordu ki dışarıdan biri görse ona yürüyen bir ölü derdi. Kanı çekilmiş de teni bembeyaz olmuştu sanki. Ölüden tek farkı hala attığını hissettiği lanet kalbiydi. Durması gereken kalp buydu, neden ölen o oldu?

Elindeki ayakkabıları lavabonun içine koyup aynaya döndü. Aynadaki yansımasıyla göz göze geldiğinde ilk gördüğü şey, uçları kana bulanmış saçları oldu. Kuruyan kanların midesini daha da alt üst ettiğini hissetti, kusacaktı. İçindeki bütün acıyı ve kederi kusarak çıkaracaktı, öyle zannediyordu. O güne kadar Steve'in saçları omuzlarına değecek kadar uzundu. O günden sonra Steve bir kere daha saçlarının omuzlarına değmesine izin vermedi. Dudakları ağlamasını durdurmaya çalıştığı için titrerken çekmeceleri ve dolapları karıştırıp bir makas bulmaya çalıştı. Ama panik olduğu için ve ellerindeki lanet titreme geçmediği için makası bulması uzun sürmüştü.

Nihayet son çekmecede parıldayan makası gördüğünde rahat bir nefes alıp makası kaptığı gibi doğruldu. Aynadaki yansımasıyla tekrardan karşılaştı. Islanmış yanakları, yer yer kırmızıydı da. Elinin tersiyle kana bulanmış yanağını ve gözyaşlarını silmeye çalıştı ama nafileydi. O lekeler hiçbir zaman geçmeyecekti.

Yüzüyle uğraşmayı bir kenara bırakıp uçlarında kan kurumuş olan saçlarına geri döndü. Eliyle kanlı tutamları tutup tek tek kesmeye başladı. Saçlarına her dokunduğunda öğürmemek için zor dayanıyordu. Her kestiğinde gözlerinde kızın kızıla boyanmış sarı bukleleri beliriyordu. Onun saçlarını kim temizleyecek?

Saçları kısacık kalana kadar kestikten sonra makası yıkayıp kenara koydu.Vücudu hala titrerken zorlansa da kana bulanmış giysilerini de çıkardı ve çamaşır makinesine koydu. Makineye bol bol deterjan attı ve beklemeden başlattı. Bilmediği şey, ne kadar temizlese de o giysilerin gözünde hep kırmızı kalacağıydı.

Baştan aşağı çıplak halde öylece dikilirken onu bölen şey, telefonu oldu. Gelişi güzel kenara attığı telefonu alıp ekrana bakınca Billy'nin ismini gördü. Ne yapacağını kısa bir süre idrak edemedikten sonra çağrıyı cevaplayabildi. "Steve?" dedi Billy sorarcasına. Birkaç mırıltı dışında ses çıkaramadı. "Hallettim burayı. Bütün izleri sildim. Hiçbir şey kalmadığını umuyorum. Sen de sakın hırpalama kendini olur mu? Senin suçun değildi." Ama onu ben öldürdüm.

Kafasında Henry'nin sesini duydu. "Ama bu suç..." Evet suçtu ama ağzını açıp itiraz etmeye güç bulamadı. O, ömrü boyunca hep korkaktı. Öyle kalacaktı. Cesaret onun lugatında tanımsız kalıyordu. "T-tamam..." diyebildi çok sonra. Billy onun için endişelense de ses etmedi ve sadece yatıp dinlenmesini tembihleyip telefonu kapattı. Belki grip olmuş olsaydı veya boğazı ağrıyor olsaydı yatıp dinlemek iyi gelebilirdi. Ama o hasta değildi, katildi. Hep öyle kalacaktı.

last chance to die •steddie•Donde viven las historias. Descúbrelo ahora