Bölüm 27

1.7K 74 21
                                    

(27)

"Zaman acımaz belki bize ama sen bize acı sevgilim."

Hayatımızın sınavını verirken ne kadar güçlü durabilirdim bilmiyordum. Hastalık hayatın bir parçasıydı farkındaydım. Bu da farklı bir sınanma şekliydi işte. Hiçbir zaman böyle bir şeyi yaşayacağımı düşünmezdim. Hani hiç ölmeyeceğimizi düşünürüz ya bazen. O hesaptı işte. Fakat ölüm kapımızı çalınca anlıyorduk hepimizin bu ânı yaşayacağını. Yeni yeni anlarken hayatın bu gerçeğini, dualar ediyordum içten içe.

Hastane kantinin de derin düşünceler ile otururken Sanem elime bir çay ile tost tutuşturunca kendime geldim. "Ye biraz. İyi gelir."diyerek karşıma oturdu.
"Canım hiçbir şey istemiyor."dedim iç geçirerek. Gözlerim ara ara yorgunluktan gidiyordu fakat belli etmemeye çalışıyordum. O hastaneye yatalı bir hafta olmuş ve tedavilerden dolayı tam olarak yüzünü göremiyorduk bile. Sık sık kusuyordu ve bedeni günden güne zayıf düşüyordu. Emine teyzeler yukarı da odasının önünde otururlarken hiçbir kuvvet ikisini oradan koparamıyordu. Arada Rüzgârı görmemize izin veren doktorlar fazla kalmamızı istemiyor bu sebeple biraz görüp çıkıyorduk. Bunlar olurken Rüzgâr bir kaç kelimeye cevap verme dışında konuşmuyor hele ki benim yüzüme dahi bakmıyordu.

Günlerdir ona uygun ilik aranıyordu fakat kimse de ona uyan ilik bulunamamıştı. İlk önce aile de ki kan bağı olanlara bakılmış sonra da bizlere. Ama hiçbir kimsenin iliği Rüzgâr ile uyumlu değildi.

"Böyle hiç bir şeye varamayacağımızı biliyorsun Nehir. Aç aç hastane köşelerinde ne yapmayı düşünüyorsun?"

Cevap vermesem de haklı olduğunu bildiğimden tosttan küçük bir ısırık aldım. Fakat boğazımdan gitmemesi benim suçum değildi."Abimler eve mi gitti?"diye sordum. Bir kaç saat önce abim, Eren abi ve Oğuz buradayken şimdi ortalıklar da yoklardı. Bilmiyorum dercesine dudak büzdü."Bilmiyorum. Eren giderken bir şey söylemedi bana."
Kafamı salladım. Rüzgârın çalıştığı hastanedeydik. Yatış buraya verilmişti. Bir zamanlar doktor olduğu hastane de şimdi hastaydı. Ne tuhaftı öyle değil mi?
"Puanlar açıklanmış bu arada."diye mırıldandı Sanem. Kafamı kaldırıp ona baktım. Sınav sonuçlarının açıklanacağı günün bugün olduğunu bile bilmiyordum. Kaç puan almıştım acaba? Heves bile kalmamıştı. Gazetecilik istiyordum. Puanımın yeteceğini düşünüyordum. Umarım öyle de olurdu. Hep merakım vardı öyle şeylere. Muhabirliğe ve televizyonda ki spikerlere. Niye bilmiyorum, küçüklükten gelen bir heves bu yaşlarım da hedefim olmuştu.

"Baktın mı kaç puan almışsın?"diye sordum. Psikoloji istiyordu. Puanı  yüksek bir bölümdü. Zordu bayağı. İç çekti. "Bakamadım, bilmiyorum..."dedi. "İki senedir bir şey yapamamışken bu sene de o bölüme puan yetmezse diye korkuyorum."Kolunu sıvazladım. "Sınavının iyi geçtiğini söylememiş miydin? O kadar yıl sınava çalıştın. Eminim ki puanın yetecek merak etme. Hatta muhtemelen benden de yüksek aldın."Dedim."İstersen bakalım şimdi."

"Bilmem ki? Bakalım mı?"diye sordu sesinden hissettiğim heyecanla. Kafamı salladım. Telefondan açıklanan siteye girip önce Sanemin bilgilerini yazarak onunkine baktım. Her ne kadar bakma hevesim olmasa da merak etmiyor da değildim. Yoğunluktan dolayı telefon biraz kasarken biraz bekledik.  Siteye girdiğim de çıkan puanı gördüm. Hayal kırıklığı içinde ona baktım. Bakışlarımı gördüğün de,"Ne oldu? Yetmiyor mu puanım?"diye sordu."Puanın..."diye mırıldandım. "Puanın istediğin bölüme..."

Rüzgâr Ateşi Körüklerse (Mahalle) (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now