❂ Bölüm 22 - Çıplak Ayçiçeği ❂

305 32 3
                                    

Nicola parmaklarına doladığı kenevir liflerinden ip yapmaya öylesine odaklanmıştı ki arkasından ona doğru yaklaşan Odysseus'u duyamadı. Adam kumların üzerinde süzülen çöl yılanı gibi ilerliyordu. Nicola onu fark ettiğinde çoktan eline bir kenevir parçası aldığını ve avuçlarında bitkiyi eleyip, lifleri ayrıştırdığını gördü. Bu lifleri ayrıştırdıktan sonra onları suda temizlemek ve ardından döverek sertleştirmek gerekiyordu. Neyse ki kenevir liflerinin bir kısmı kurumuştu. Kirke birkaçını kurumaya bırakmış ve Nicola'da devamını getirme gereği duymuştu. 

Aralarında garip ve fazlasıyla sakin bir hava vardı ama tehlikede hissettirmiyordu. Odysseus kısa bir süre Nicola'ya baksa da bakışlarını elindeki işe odaklayarak bir yandan da konuşmaya başladı.

"Demek tanrılarla anlaşamıyorsun?" dedi sıradan, tek düze bir tonda.

"Hangimiz tam olarak yaratıcısıyla barışık ki?"

Odysseus'un ağzının kenarında ufak bir kıvrılma belirdi. Gülmek istiyordu fakat konudan sapmamak adına kendini tutuyor gibi görünüyordu. Parmakları kenevirler üzerinde dalgın ve tembelce hareket etse de zihni, ip üzerinde yürüyen bir cambaz gibi temkinliydi.

"Olimpos tanrılarının öyle olmadığını... Yani seni..." diyerek Nicola'nın bedenini işaret etmişti. "Yaratmadığını biliyorsun değil mi?"

Nicola gülümsedi. Biliyordu. Olimpos tanrıları, tanrıçaları birer gizemden ibaretti ve varlıkları bir tür sis kümesiydi. Tapılmaya ve hatırlanmaya ihtiyaçları vardı. Fakat insanların yaratılma anında orada değillerdi. Aksine, insanlar onlara değil, onlar insanlara bağlıymış gibi bir varlıkları vardı.

Yine de Odysseus'un sorusuna sadece başını sallayarak cevap verdi. Herhangi bir tanrıyı gücendirmek istemiyordu. Hele ki Zeus'un gözleri üzerindeyken. Zeus fazlasıyla varlığına düşkün ve hassas bir kişiliğe sahipti. 

Odysseus onun sessiz kalışına aldırmadı. Nicola gibi onun da dile getirmekten çekindiği gerçekler vardı ki karşısındaki kadını tanımıyordu. Adımlarını onun karşısında dikkatlice atmalıydı.

"Ariadne'den senin hakkında birkaç bir şey duymuştum. Aslında Helios hakkında desek daha doğru olur. Yani Helios'tan burada pek fazla bahsetmeyiz. Kirke bundan pek hoşlanmıyor. Ama o yanımızda olmayınca benim de canım sıkılıyor ve çenem düşüyor. Güneş Tanrısı ve sen bu sıralar favori konuşma malzememdiniz."

Nicola elindeki kenevirden ördüğü ipi yanına bırakıp kumlar üzerinde geriye yaslandı. Güneş batmak üzereydi ve denizin üzerinde kızıl-altın sarısı bir yansımayla paha biçilemez bir mücevheri andırıyordu. Kocaman, ulaşılamayacak bir taş gibi.

"Ne kadar aptal olduğumu fark ettiğinde güldüğünü düşünüyorum?" 

Odysseus elindeki keneviri örmeyi bıraktı. Bir süre hiçbir şey yapmadan durdu, vereceği cevabı düşünüyordu.

"Çok zeki kararlar verdiğini düşünmedim ama aptal olduğunu sanmıyorum. Sadece..." dedikten sonra duraksadı ve bakışlarını Nicola'ya çevirdi. Gözleri kapkaraydı ve içlerinde saf bir anlayış vardı. "Tanrılarla ilk kez karşılaştığında çok saçma şeyler yapabiliyorsun. Sadece o kadar."

Ardından devam etti. 

"Belli bir yaşa kadar tanrıların ve tanrıçaların ilahi varlıklar olduğunu düşünüyor ve senden ayrı bir şekilde yaşadıkları fikriyle büyüyorsun. Onlar en bilge ve en kadim varlıklar olarak kafanın bir köşesinde yer ediniyor. Her gece yatmadan önce onlara adak adıyor, dua ediyorsun. Dilekler diliyorsun. Sonra bir gün karşına biri çıkıyor. Ne yapacağını bilemiyorsun çünkü onlar ilahi. Düzgün düşünemeyince söyledikleri her şeyi yapıyorsun. Kendini dipte bulunca o kadar da ilahi olmadıklarını anlıyorsun."

Güneşten Kopan AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin