9. Bölüm: Acı Gerçek

49 12 3
                                    

Yarım kalmak.

Bu ne demek biliyor musunuz?

Eğer bilmiyorsanız, umarım hiçbir zaman da öğrenmezsiniz.

Olmuyor çünkü sonrası.

Bir kere olur, sadece olduğunda üzülürüm diyorsunuz ama bu hayatınızın tamamına yansıyor.

Benim öyle oldu.

Annemi babamı kaybettim ben, yıllar önce. Ama sanki daha dün verdim onları toprağa. Öyle acıyordu içim. Öyle keskin bir sancı vardı kalbimde. Bunun geçebileceği herhangi bir an var mı, sahiden bilmiyorum. Hayatımın herhangi bir döneminde, bunun azalabileceği bir an olacak mı bilmiyorum. Yalnızca, şu an hâlâ çok taze.

On yıllık taze bir yara.

Elimde tuttuğum fotoğrafa bir süre daha baktım.

7 yaşındaydım fotoğrafta. İlkokula başlayacaktım. O günün öneminden dolayı beraber bir fotoğraf çekinmiştik. Onlarla olan nadir fotoğraflarımdan biriydi.

Fotoğrafı bir kenara bıraktım sonra. Okuduğum kitaplardan birisinin arasına sıkıştırdım. Diğerlerinden birisinin görmesini istemiyordum. Yoksa sonra Teoman gibi olabilirdim.

Gerçi öyle olur muydum bilmiyordum.

Derin bir nefes aldım odamda ki koltuktan kalkmadan önce.

Semih gideli birkaç saat oluyordu. Bizimle konuştuğu konunun şu an olayla ne alakası olduğunu bilmiyordum. Ama yakında anlarsınız demişti. Onun yakındaları bize ne zaman ulaşacaktı bilmiyordum ama en azından artık onun Sadi Sancaktar'a olan öfkesinin bir kısmını bildiğimiz için, eskisi gibi değildik hiçbirimiz.

Ona yine güvenmiyorduk elbette ama hepimizin içinde az da olsa bir şey kırılmış gibiydi.

Evet bu koca gökdelenlerden ufak bir taş düşmesi gibi bir şeydi ama bu bile şu an için bir şey sayılırdı.

Odamdan çıkıp birkaç ses gelen salona doğru adımladım. Evde kim var kim yok bilmiyordum ama açıkçası şu an pek de umursadığım söylenemezdi.

"Biliyorum tabi ki," dedi salondan gelen ses. Bir süre bekledi. Galiba telefonla konuşuyordu. Ben salona girdikten sonra onunla göz göze geldim.

Yavuz Ali de benim gözlerime baktı birkaç saniye öylece.

Kiminle konuşuyordu?

"O zaman da söyledik sana, önemli değil."

Yüzüne bakmaya devam ettim ve ardından ilerleyip yan taraftaki koltuklardan birine oturdum. Hâlâ ona bakıyordum. "Biliyorum Ecem," dedi sonra. Benim anında kaşlarım çatılırken gözlerimi ondan çekip dışarıya çevirdim. Acaba o mu aramıştı Ecem mi? Eğer Ecem aramışsa babasının bizimle alakalı bir şüphesi kalmamış demekti. Gerçi ondan habersiz de arıyor olabilirdi ama babası bizde bir tehlike olduğunu kanıtlarıyla ortaya çıkarmış olsaydı, bunu Ecem'e de söylemez miydi? Bizden uzak durmasını elbette söylerdi.

Sadi Sancaktar'ın bizimle alakalı bir şüphesi kalmamış mıydı yani?

Derince bir nefes alıp düşünmeye devam ettim.

BEŞ YAPRAKLI YONCA Where stories live. Discover now