Geriye sar.

2.5K 233 144
                                    

"Sen kimsin ve içeri nasıl böyle girebiliyorsun?"

Yaşlı adam, korkuyla içerideki hanzoya bağırırken bir elini kalbine yerleştirmişti. "Bana bak," diğeri adama doğru eğildiğinde düz bakışları ciddiyetinin kanıtı gibi katran karasına döndü birden.

"Neyi bahane edersin bilmiyorum fakat Han Jisung'u bugün işten kovacaksın."

"Sen ne saçmalıyorsun ha? O benim en iyi çalışanım. Çoğu müşteri onun yüzünden buraya geliyor."

Çizgili gömleğinin yakalarını tutup patronu oturduğu yerden havaya kaldırdığında aynı sözleri tekrarlamıştı sarstığı bedene bakarak. "Kovacaksın dedim." Sert itişi yüzünden sandalyeye yığılan yaşlı adam acıyla sarsıldı.

Bu herifte kimin nesiydi? Han Jisung başına bir bela mı almıştı yoksa öğrenci olduğundan borç batağına mı düşmüştü?

Her ne olursa olsun onun korkunç bir adam olduğunun farkındaydı. Bu yüzden vazgeçmek en doğrusu gibi gelmişti ve yaşlı patron küçüğün gözlerinin içine bakıp onu masaj salonundan kovarken Tanrı'ya adeta yalvarmıştı.

Onu bu adamdan korumasını istedi. Nerede olursa olsun canına okuyacağını bildiği birisinin gücü karşısında dünyada yapacağı hiçbir şey yoktu. Tek sığınağı ona şans dilemekti işte.

Tıpkı o yaşlı adam gibi Jisung'a şans dileyen Felix ise şimdi bin pişmandı. Abisinin ona gösterdiği genci ilk kez Chan'ın evinde gördüğü zaman onun ne kadar masum olduğunu düşünmüştü ve masumluğuna acımıştı.

Oysa şimdi içindeki şeytanın Lee Minho tarafından uyandırıldığını biliyordu. Ne garipti ki abisinin aşık olduğu genç canından çok sevdiğin adamın kuzeniydi ve onu öylece fırlatıp atmasını isteyemezdi.

Harin karşısındaki zavallı rakibe karşı kazanacağını düşündüğü için acımıştı hep. Lee Minho'nun canından çok sevdiğin kadın kendisiydi. İlkti. Birçok gizli saklı duyguyu mahzeninden çıkarıp sunmuştu ona.

Her akşam, her gece onun evindeydi. Ailesi veya arkadaşları şeytani avuçlarının içinde olduğundan istediği ne varsa birkaç sözün ardından önüne sunuluyordu.

Belki de sırf bu yüzden Jisung onun için çok basitti. Harin en tepede olmaya alıştırılmış bir kadındı ve Jisung'un gelişi onun hassas noktalarını sarsmıştı.

Girdiği savaş yenilgiyle sonuçlanırken Minho'nun aslında kendisinden nefret ettiğini anlayamıyordu henüz. O gece suratına çarpılan sözler ne kadar ağır olsa bile uyku sonrası tene değen soğuk su gibiydi. Uyanmıştı.

Chan olaylardan en bağımsız kişiydi. Kuzeninin hep mutlu olmasını istemişti fakat karşısına çıktığı bu kişi ne kadar doğruydu?

En başında Minho'ya karşı ısınan ilk kişi oydu. Sonunda Jisung'u mutlu edebilecek ve ailesinin yokluğunu aratmayacak bir kişinin varlığı Chan'ın üstündeki sorumluluğu az da olsa almıştı omuzlarından.

Zaman daraldığında anlamıştı. Her ikisi farklı dünyaların insanları tanımına uyuyor gibiydi. Minho Jisung'un üstünde egemenlik kurmayı sevmişti, Jisung ise onun altında ezilmeye aşıktı.

Hiçbir sağlıklı açıklaması olmayan ilişkileri koca bir umutsuzluktu. Asla itiraf edilmeyen duyguları zamanın çöplüğünde kaybolup gitmiş, cümlelerin altında yatan manayı kimse sorgulamamıştı.

Bazı şeylerin sonunu görebilmek için medyum olmaya gerek yoktu. Onlar mutlu olamazdı. Yalanlar ve duygusuzluk adına kurulmuş bir ilişkinin sonu temeli zayıf binalar gibiydi. En ufak sarsıntıya çöküp gitmişti.

Peki ya en çok üzülen kimdi?

Küçük el aynasına bakıp gözyaşlarını izlerken acıdı haline. Uzun bir süredir bilmediği sokaklardan birisinde oturmuş sessizce ağlıyordu.

Nasıl bu kadar aptal olmuştu ki? Aşık olmak gerçekten böylesine kör mü ediyordu insanı? Vücudunu kullanması için ona izin vermişti.

Evet onu sevmesi için vücudunu kullanmasına izin vermişti. Ne kadar çok izin verirsem beni o kadar sever diye düşünen bir zavallıydı. Her bir izin derinliği aşkının tılsımıydı adeta.

Sevdiğini söylediğinde ne çok sevinmişti. Fakat buna inanacak gücü asla bulamıyordu çünkü imkanı yoktu. O adam duvarlarını yıkıp kimseyi sevemezdi. Adeta arınmış bir robot gibiydi ve ölene dek duygusuz yaşayacaktı.

Şimdi çok komikti. İş yerine gelen zengin bir adama aşık olmuştu fakat adam tamamen sahteydi. Kimliği, ailesi, varlığı, sevgisi, sözleri her şeyini tamamen uydurmuştu.

Uh delirmiş gibi hissetti. Güzel olmasını istemişti fakat ağladığı için akıp giden makyajı yüzünden şimdi berbat görünüyordu. Bu halimi görse beni sever miydi, diye düşünmeden edemedi.

Rüzgar saçlarını alıp bilmediği diyarlara götürdü. Hayalleri yine denizin tuzlu suyuna gömüldü. Gözyaşları kurak topraklarını acıyla ıslattı ve ölüm bir kez daha sarıl bana diye kulağına fısıldadı.

"Sonunda seni buldum Jisung."

masör, minsungWhere stories live. Discover now