3

1.5K 132 9
                                    

Günler büyük bir yoğunlukla ilerliyordu. Telefonumda elliye yakın alarm vardı. Şu anda ise nöbetimin 44.saatindeydim. Beynim işlevselliğini yitirmiş durumdaydı. Yeni vaka gelince anın adrenali ile bir anlık canlanıyor, işim bittikten sonra bir yerlerim koltuğa değdiği andan itibaren tüm gücüm çekiliyordu. Buradan sonra da Bakırköy'deki gara gidip oradan da Ankara'ya gidecektim. Annem yıllar oldu görüşmedik tiradını sergilemişti. Sevgi Anne de aynı şekilde söylenmeye başladığı için bu sefer Eray ile Ankara'da buluşmaya karar vermiştik.

Anam canım anam. Ne çok özledim.

Zombiden bir tık daha iyi yürüyüşümle acilin kapısından çıktığımda derin bir nefes aldım. Bir an tekrar acil hasta gelecek de biletim yanacak diye aklım çıkmıştı. Üzerimi bile değiştirmemiştim, hastanede bulunduğunuz her an size yeni bir görev kitleyebilirler demekti. Hele ki çömez asistansan fırsatını bulduğun an tüymen gerekiyordu.

Yolda yarı uyuklar yarı uyanık bir halde Bakırköy'e vardım. Daha doğrusu uyuyakalmışım birden uyandığımda az kalsın durağı kaçıracaktım. Sonra da koştur koştur trene yetiştim. Bu sırada Eray uçağa bindiğini yazmıştı. Onu Esenboğa'dan eniştesi alacaktı sonra da birlikte gara gelip beni alacaklardı. Ben de bindiğimi haber verip hemen sırt çantamdaki boyunluğumu taktım ve uyudum. İnşallah indiğimde tren garındaki kahveci açık olurdu da kayınvalidemin evine gözlerim açık gidebilirdim.

Tren yolculuğu genel olarak iyiydi. Birisi gecenin bir yarısı olmasına aldırmadan telefonla konuşmaya başlamıştı. On beşinci dakikadan sonra tam benim kes artık diye bağırmama ramak kala başka bir adam tarafından gayet sertçe uyarılarak susturulmuştu. Yirmi birinci yüzyılda insanların hala toplu alanda yapılması uygun olmayan şeyleri ve saygı kavramını bilmiyor olması şaşırılacak şey doğrusu. Sonuç olarak yolun geri kalanında uyuyabilmiştim. Yanımdaki oğlan da Eskişehir'de indikten sonra her şey daha kolay olmuştu. Kusura bakmayın ama kıçımı devirip yattım. Bu kadar yorgunluğun üzerine umarım horlayıp başka insanları rahatsız etmemişimdir ama ben çok güzel uyudum.

Uyuyuş o uyuyuş, gözümü açtığımda çoktan Eryaman durağındaydık. Eray'a konumu bildirip yastığımı çantama tıktım. Saat on olmak üzereydi. Biz eve gidene kadar on bir de olurdu. Acaba oturup kayınvalidemgille bir bardak çay içmem gerekir miydi?

Kocama sarılıp hemencecik uyumak istiyordum!

İnsanların valiz sırasının arkasında sırt çantam, scrubsım ve crocsumla- amanın! Ayakkabı almadım yanımda sadece crocs terliklerim var! Of ya!

Yılın gelinini selamlayın.

Eray gelene kadar yukarıdaki Canibon'a çıkıp üç tane Americano aldım. İnşallah enişte seviyordur.

"Ayyüce geldik biz YHT kapısındayız. İndin mi sen?"

"İndim geliyorum."

İşte orada kocacığım. Eniştesi varken herhangi bir sevgi gösterisinde bulunamayacağımı bilsem de gözlerimi çekemedim gözlerinden. Neredeyse iki ay olmuştu onu görmeyeli. Keşke ailelerimiz evi yerine bizim de evimiz diyebileceğimiz bir yer olsaydı şu koca Ankara'da.

"Hoşgeldin Ayyüce'm."

"Hoşbuldum."

"Çantanı ver de bin hadi."

Çantamı verirken elimi tuttu. Eski zaman hikayelerinin sayfalarından mı fırlayıp geldin kocacığım. Severim senin bu çaktırmadan sevişlerini.

"Teşekkürler enişte seni de yorduk gece gece."

"Ne olacak bacım Estağfurullah. Sağ salim geldiniz ya şükür. Vallahi kaynanam akşam yatıyor Eray, sabah kalkıyor Eray. Geldiniz de kadın bir rahata erdi şükür."

Vuslat (Nöbet2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin