51

764 98 52
                                    

"Ya abi!" diye bağıran Yoongi karşısındakinin bir polis memuru olduğunu hatırlamış olacak ki derin bir nefes alıp gülümsedi ve sesini alçaltarak devam etti. "Adam kaçırsak taksiyle mi kaçırırız sence güzel abim? Hm?"

Dakikalardır polisleri Jimin'i kaçırmadığımıza ikna etmeye çalışıyorduk. Ve henüz Jungkook'u görmemişlerdi bile. Onu nasıl açıklayacağımızı kestiremiyordum. Umarım görmezlerdi.

"Abi bak biz arkadaşız zaten, kimse beni kaçırmıyor. Tanrı aşkına salın da gidelim."

Jimin'in ensesinde kurumuş olan kan, leş gibi kıyafetleri ve dağılmış yüzü söyledikleriyle fazlasıyla tersti ki zaten memurun bakışları da asla inanmadığını gösteriyordu.

Hoş konuşurken hâlâ acı çektiğini belli ediyordu ve bu beni daha fazla sinirlendiriyordu. Çocuğa pansuman bile yapamamıştık ve salak sikik şeylerle uğraşıyorduk. Gerçekten başına bir şey gelirse kendimi asla affedemezdim.

"Tehdit ediliyorsan korkmanı gerektirecek bir şey yok. Bak kimse sana bir şey yapamaz tamam mı? Polis güvenliğindesin artık."

Polis abimiz tüm iyi niyetiyle Jimin'i itirafa zorlarken Soyeon saatlerce ağladığı belli olan yüzüyle beraber konuşmaya başladı. "Abi tehdit ediliyormuş gibi bir halimiz mi var?"

"Yok mu?" diyen memurla gerçekleştirdikleri kısa bakışmanın ardından Soyeon kaşlarını çattı.

"Makyajsızım diye bu kadar aşağılanmamı hiç doğru bulmuyorum."

"Makyajsız mısın lan şu anda?" dedi Jimin çok alakasız bir yere takılarak. Galiba kafasına çok darbe almıştı. Çünkü konu şu anda kesinlikle bu değildi.

"O kadar ağladım oğlum, makyaj mı kaldı sanıyorsun?"

Jimin bakışlarını Soyeon'un üzerinden çekti ve sanki her şey onun suçuymuş gibi bir tavırla yüzünü düşürdü. Merhametini Soyeon'a da göstermesi beni şaşırtsa da bunu aralarının bok gibi olmasına tercih ederdim.

"Bakın." dedim konuşmaya dahil olarak. Kendi babamı mı öne sürseydim?

Taehyung olsa onu kullanırdık ama o şu an burada değildi. Babasından nefret etsem de çevresi geniş bir adamdı ve isminin açmadığı kapı yoktu. Ama Taehyung şu an burada değildi işte.

Jungkook'un Haneul Grup varisi olduğunu biliyordum ama varisi taksinin bagajından oksijensizlikten bayılmak üzere bir halde çıkarırsak muhtemelen Haneul Grup'un tüm avukatları sel olup üzerimize yağardı.

Jimin'in babası işinde iyi de olsa piyasası çok yoktu. Ayrıca iyi bir şirlette avukatlık yapıyor diye bize ayrıcalık tanımazlardı.

Yoongi'nin babası teknik direktör diye biliyordum ve eğer memur Deagu FC fanatiği değilse bu hiçbir işimize yaramıyordu.

Hoseok hakkında hiçbir fikrim yoktu sadece ultra zengin olduğunu biliyordum ama zaten burada olmadığından o da bir işimize yaramıyordu.

Mecburen kendi babamı kullanacaktım. "Bunu gerçekten yapmak istemiyordum ama..."

Ceketimin iç cebine elimi attığımda memur hızlıca silahını eline aldı ve bana doğrulttu. Şaşkınlıkla ona bakmaya başladığımda Jimin nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle silahı tutup havaya kaldırdı ve silah ateşlenmemesine rağmen Soyeon yere çöküp çığlık attı.

Jimin kafasını eğip gözlerini sıktığında başının döndüğünü görebiliyordum. Buna rağmen derdi beni korumak mıydı cidden? Polis beni vuracak değildi ya. Neden böyleydi bu çocuk?

Oluşan saçma sessizliği -memur da şok olmuştu- Jimin'in konuşması bozdu. "Abi bu pozisyonda çok yakın olduk. Ben şimdi senin kolunu bırakıyorum sen de şu silahı arkadaşıma doğrultmuyorsun. Kartvizit çıkaracak çocuk. Liseli birine silah doğrultmak ne? Daha kabıtlanmış bir suçumuz bile yok."

Jimin memurun kolunu bıraktığında Yoongi şok içinde Jimin'e bakıyordu. Bazen onu anlayaniliyordum. Şüphesiz ki Jimin tanıdığım en sağlam elemandı ve etkilenmemek elde değildi. Büyümüş de küçülmüş gibi tavırları vardı, zekiydi ve önceki hayatında bir kolordu komutanı olduğunu düşündürecek kadar da cesurdu.

Yere çöküp elleriyle kulaklarını kapatmış olan Soyeon yavaşça ayağa kalktı ve üzerini sirkeledi.

"Korkmamıştım zaten. Sizi deniyordum."

Kıza ne yaşattılarsa bugün travma olmuştu anlaşılan. Şahit olduklarının hiç hoş şeyler olmadığını Jimin'in dağılan eşgaline bakarak anlayabiliyordum.

Memur silahını beline koyduğunda gerginlikle kartviziti uzattım ve sesimi bulabildiğimde konuşmaya başladım.

"Kim Seokjin ben. Kim Donghan'ın oğluyum. Bana silah doğrulttuğunuzu babamın duymasını istemezsiniz diye düşünüyorum."

"Sana silah doğrultmadım." dedi memur omuz silkerek. Kaşlarımı çattığımda devam etti. "Böyle bir şeyi ispatlayamazsın. Ayrıca görev başındaki memuru tehdit ediyorsun şu anda."

Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde memurun yüzüne bakmaya başladığımda Jimin konuştu. "Babana söyle biraz daha piyasa yapsın hyung. Her seferinde aynı şey bıktım ya."

Jungkook çıkmasın diye bagaj kapısının üzerinde oturan Namjoon sonunda olaya dahil olmaya karar vermiş gibi arabanın üzerinden atladı ve yanımıza yaklaştı. "Ortamda herhangi biri şikayetçi olmadığından ve herhangi bir kavgaya da şahit olmadığınızdan bizi bu şekilde bekletemezsiniz şu anda. Taksinin iş yapmasına da engel oluyorsunuz."

Polis memuru bir liseli tarafından azarlanınca alayla güldü. "Sen kim oluyorsun da bana işimi öğretiyorsun?"

Bu memur kim oluyordu da bize artistlik yapıyordu ben onu anlamıyordum.

"Kim Namjoon ben. Avukat Kim Hanseo'nun oğluyum. Memnun oldum."

Namjoon konulştuktan sonra gülümsedi ve resmi bir şekilde eğilerek selam verdi.

Memurun gözleri büyüyünce kaşlarımı çattım ve çaktırmadan telefonumu çıkarıp internette Kim Hanseo ismini arattım. Bu elemanın sadece edebiyatçının oğlu olduğunu biliyordum. Babasının avukatlık yaptığını duymuştum ama yoldan çevirdiği rastgele bir polise babasının ismini verip artistlik yapması oldukça garip duruyordu. Taşaklı birisi olmalıydı.

Avukat Kim Hanseo'nun Naver bilgileri arasında eski başsavcı olduğuna dair bir cümle görünce gözlerim irice açıldı ve telefonu kapatıp cebime attım.

Eleman taşaktan yürüyemiyordu resmen.

"Kusura bakmayın ben sadece belki bir yanlış anlaşılma vardır-" memurun lafını kesen şey Jungkook'un bagajın kapısını tekmeleyerek açması oldu.

Tüm oksijeni içine çekmek ister gibi nefes aldı ve bagajdan sürünerek çıktı. Evet sürünerek çünkü şu an otobanın ortasında yerde yatıyor mal.

"Öldüm lan içeride!"

Namjoon derin bir nefes aldı ve gülümseyip ellerini kelepçe takması için memura uzattı. "Bunu açıklayacak zeka bende yok."

"Nasıl yok ya? Zorla vardır bir şeyler!" Yoongi kaşlarını çatıp konuştuğunda Namjoon omuz silkti.

"İfadeleriniz alınırken taksiciyi tehdit ettiğinizi söyleyin de adam işinden olmasın bari. Maksimum yolcu sayısını aşıp bagajda yolcu almanın mantıklı bir açıklaması yok malesef. İçeride kucak kucağa da oturuyorduk zaten."

Memur da şok içinde olmasına rağmen sanki Namjoon'un söylediği her şey emirmiş gibi ciddi ciddi kelepçeyi Namjoon'un bileğine taktığında Jungkook sırtını asfalt zeminden ayırdı ve oturduğu yerden konuştu. "Hasiktir ya.. Zamanlama yanlış olmuş."

Ardından Soyeon derin bir nefes aldı ve bitkin bir sesle konuştu. "Yas.. Yas.... Yas.. Gleey.."









Bölüm Sonu.

Seducing Jeon JungkookWhere stories live. Discover now