20. B ö l ü m.

22.2K 1K 239
                                    

Öfkeyle ve alayla sorduğu soruyu duymazdan geldim. Boğazıma bir yumru oturmuştu. 23 yıldır karşıma çıkmamış bir kadının adını duyduğum için kalbimde oluşan duygular için kendime kızdım.

Sebebi ne olursa olsun bir kez bile arayıp, sormayan kadın için böyle anlam veremediğim duygular hissetmem saçmaydı. O kadın benim en ufak bir duygumu dahi hak etmiyordu.

"Sevinip, sevinmemem seni ilgilendirmez, bu benim problemim." dedim karşımda duran adama. Gözlerinde, sözde biyolojik annem olacak kadına büyük bir nefret ateşi vardı. O ateş, intikam alınmayana kadar söznmezdi. Onlarjn geçmiş mevzusu beni zerre kadar alakadar etmezdi. Sonuçta o kadının hayatında değildim. 23 yıl önce el kadar bebekken beni hayatında istememişti. Bu yüzden hayatı da beni ilgilendirmezdi.

Nefretle dolu gözlerine sinir dolduğunu görünce sakinliğimi korumaya çalıştım. "Bu sizin geçmişiniz. Hayatınıza dahil değildim. Hiç olmadım da. Olmayacağım da. Senin onunla intikam mevzun olup olmaman zerre kadar umurumda değil. Ben sadece Ulaş'ın hayatını korumak için, ailemin katillerini bulup cezasını vermek için hayatına üç aylığına girdim. Ha birde biyolojik ailemin neden bıraktıklarını merak ediyorum sadece bu."

Cevap vermeden yüzüme bakmaya devam ettiğinde konuşmaya devam ettim. Bir yandan da annesinin tabutuna bakış atmıştım. "Senin ve annenin yaşadıklarının sorumlusu ben değilim. Eğer bir sorumlu arıyorsan o da Matmazel Moren'dir. Ayrıca bir daha bana Anastasia Moren deme Mesih Yıldıran. Benim tek bir adım var; o'da Lahza Lavia "

Arkamı dönüp, yürümüştüm ki konuşmasıyla durdum. "Ne kolay değil mi, ben sorumlu değilim demek. Senin daha anne karnındayken bile halin tüm sorunların sebesiydi." Yanıma yaklaştığını yerde taşları ezen ayaklanma sesiyle anladım. Tak karşımda durdu. Geceden daha kara gözleri ilk defa buruktu. İfadesizliğin yani sıra ilk defa başka bir duygu görmüştüm gözlerinde. "Sen daha anne karnındayken, daha var olmamışken benim öz babamın seninle anne karnında iken konuştuğunu görüyordum. Merdivenlerden izlerdim hep. Annen olacak kadının karnına dokunup seviyordu seni."

Söylediklerine karşı ağzım şaşkınlıkla aralandı. "Ne yani, senle ben kardeş miyiz şimdi?" diye sordum dehşet içinde.

Buruk tebessümlü yüzünde iğrelti geçti. "Herkes öyle sanıyordu. Ben bile. Sen daha anne karnındayken ölümüne nefret ederdim senden. Annem deliler gibi acı çekerken babamın seni ve annen olacak kadını deliler gibi sevmesinden nefret ediyordum." dedi

Ama hâlâ sorumun cevabını alamamıştım. "Seninle benim babamız aynı mı? Babalarımız bir mi?" diye sordum sabırsız bir şekilde.

Bu nasıl bir geçmişti? Onunla beni kardeş konumuna getiren geçmiş nasıl böyle kördüğüm gibi karışıktı? Ama en tuhafı da iki ucu da bize bağlanıyordu. Bir ipin ucu onun, bir ucu benim elimdeydi.

Alayla güldü. "Ne garip değil mi Lahza? Çok garip hem de. Resmen baban, Baron Bomonti olsaydı seninle kardeş olacaktık. Ama baban Baron Bomonti değil. Evet o,da seni kızı sandı ama değilsin. Annen olacak kadının eli hangi erkeğin cebinde belli olmadığı için senin kimin kızın olduğun hep konuşuldu ama ortaya çıktı."

Sözleri canımı yakmıştı. Yutkunurken, "ne demek istiyorsun?" diye sordum.

Yüzüme sadece baktı. diyeceği şeyin canımı yakacağını bilercesine annesinin tabutunun yanına gitti. Cevap vermediğinde arkasından gittim ve kolundan tutarak kendime çevirdim. "Sana ne demek istiyorsun diye sordum! Cevap ver!" Sesim koca ormanlıkta yankılanırken yüzüme bakmaya devam etti. Sarstım onu. İri bedenini hareket bile ettiremezken başını aşağı eğdi ve fısıldayarak cevap verdi:

"Annen Matmazel Moren..."Derin bir nefes aldı, başını yüzüme doğru kaldırırken. "Bir hayat kadınıydı. Hem de şarkıcıydı. Seni ne için bıraktığını bilmiyorum ama sebebinin bu olduğunu tahmin edebiliyorum."

KIRMIZI DÜŞWhere stories live. Discover now