4•

103 16 2
                                    

"Bu fikir hiç hoşuma gitmedi, Liana."
Kolilere kızının eşyasını koymaya yardım eden Bayan Watterson, daha doğrusu artık Tysian konuşmuştu.
"Evi neden terk ettiğine anlam veremiyorum."

"Yeterince büyüdüğümü düşünüyorum, anne. Artık kendi ayaklarımın üzerinde durmalıyım." Diye mırıldandı Liana, elbette ki gerçekleri annesine söylemek gibi bir düşüncesi yoktu.
Annesine problem olup evliliğini bozmak istemiyordu.

"Kendi ayaklarının mı? Yoksa ayaklarınızın mı?"
Gözlerini devirdi.
"Yeager çocuğu ile beraber mi? Ne zamandan beri böyle bir ilişkiniz var ki?"

"Bir ilişkimiz yok." Dedi Liana, alelacele." Bu sadece...arkadaşlık?"

"Tabi...eminim öyledir."
Kadın, eline masadaki çerçeveyi aldığında bir süre çerçevedeki fotoğrafa baktı ve iç çekti.

Liana, annesine göz attığında onun, eski aile fotoğraflarına baktığını gördü.
Elindeki eşyayı koliye bırakıp yavaşça annesinin yanına yaklaştı.

Kadın, fotoğraftaki eski eşine baktığında anlamsız bir sessizlik onu bürümüştü.

Liana, elini annesinin omzuna koydu.
"Ben de onu çok özlüyorum."

Dolan mavi gözlerini bir anlığına Liana'ya dikip kaçırdı ve gülmeye çalıştı.
"Ne demek istiyorsun? Sadece ne kadar tozlandığını görünce şaşırdım."

Liana, şefkatle annesine tebessüm etti.

Kadın, omuzlarını düşürüp derin bir nefes verdi.
"Her zaman çok inatçıydı."
Yüzünde buruk bir gülümseme oluştu tekrar fotoğrafa baktığında.
"Ama sanırım onu bu yapan şeyde buydu."

"Bir keresinde senin güllere alerjin olduğu için sana aldığım anneler günü çiçeğimi bana attırmıştı."

"Hayır, onun alerjisi vardı." Dedi kadın şaşkınlıkla.
"Babanın çiçeklere alerjisi vardı, bu yüzden bana tek bir gül bile almadı."

"Hayır anne, senin vardı. Sana bunu kanıtlayabilirim."
Liana, odasının pencere kenarındaki vazoda duran gülü alarak hafifçe annesine yaklaştırıp çekti.

Kısa bir süre sonra kadın hapşırmıştı.
Gözleri şaşkınlıkla kızına bakarken, eski eşi hakkında bilmediği şeyi yeni öğreniyordu.

"Sen çiçekleri çok severdin, özellikle de gülleri. Bu yüzden evin her yerini gülle donatmıştın, ancak alerjin nüksetmeye başladığında babam seni üzmemek için güllerden nefret ettiğini söylemişti. Kendinden dolayı olduğunu bilmeni istemiyordu."

Kadın, duyduklarının ağırlığıyla elini masaya dayarken sesinin çıkmaması için elindeki çerçeveyi masaya koyup, boşta kalan elini ağzına siper ederek sessizce ağlamaya başladı.

Liana, annesinin omzunu sıvazlayıp dolan gözlerini gülümseyerek annesinde gezdirdi.
"Güzel bir aileydik anne."

Kadın, başını yavaşça sallayıp burnunu çekti ve gözyaşlarını sildi.
"Öyleydik, güzel kızım...bu yüzden zaman bize acımadı belki."

Liana, derin bir nefes alıp verdikten sonra etrafa bakındı.
"Önemli her şeyi paketlemişim gibi gözüküyor, artık yola çıksam iyi olacak."

"Kendine iyi bakacağına söz vermelisin."

"Merak etme, iyi olacağım."
Gülümseyerek kucağına bir koliyi aldı, diğerini de annesi kucaklamıştı.
Birlikte merdivenlerden aşağı inip, annesinin bagaji açık ve kolilerle sıralanmış arabasına ellerindekileri koydular.

"Bekle, yolculuğa çıkmadan evvel sana bir şey vermeliyim." Diyerek eve geri döndü, Bayan Tysian.

Liana, eve son bir kez göz atarken burayı hiç özlemeyeceğinden adı gibi emindi. Her karışından nefret ediyordu, her yeri ayrı bir iğrenç anıyı hatırlatıyordu ona.

"Bir yere mi gidiyorsun?"

Liana, ürpererek arkasına döndü ve üvey babasına yani Bay Tysian'a baktı.
"Seni alakadar etmez."

"Oh, biricik kızım evden gidiyor ve babacığı bunu bilmiyor, öyle mi?"

Liana, yüzünü buruşturdu.
"Yüzünü bir daha görmek zorunda olmayacağım için çok şanslıyım."

"Nereye gidersen git, seni bulurum..."
Liana'ya doğru bir adım attı ve eli onun saçlarını okşamak için uzandı.
"Bulurum ve alı-"

Eline sert bir şekilde vurulunca, eli boşluğa düşmüştü.
Adam, öfkeyle ona vuran elin kime ait olduğuna baktı.
"Sen ne hakla-"

"Liana oldukça rahatsız olmuş gözüküyordu."
Yeşil gözleri delici bir şekilde, onun gözlerinin içine bakarken Liana, minnetle mavi gözlerini ona dikerek baktı.

"Eren..."

"Kızımla arama girmeye nasıl cüret edersin?!"
Adam öfkeden deliye dönmüştü.

"Kabalığımı mazur görün, ancak Liana sizin kızınız değil."

"Fakat-"

"Ve bu, onun rızası dışında kendisine dokunmanızı taciz kılar. Yanlış mı yorumluyorum?"

"Bana bak seni küçük hergele!"

Eren, adama doğru bir adım attığında adamın yüzüne Eren'in uzun boyunun gölgesi düşmüştü.
"Sizi dinliyorum."

"Eren..."
Liana, Eren'in kolunu tutarak başını iki yana salladı.
Eren, kendisine atılan yalvaran bakışları görünce tekrar bir adım geri çekilmişti.

"Neden böyle yaptığını anlayamıyorum..." diye mırıldandı kendi kendisine, aslında lafı Liana'yaydı.

O sırada evden çıkıp gülerek Liana'ya doğru gelen annesi, elinde bir kolye tutuyordu.

"İşte, bunu vermem gerektiğini düşündüm."
Kolyeyi, Liana'nın boynundan geçirip arkadan taktı.
"Bu benim sana hediyem, yeni hayatında başarılar."

"Ne yani? Gitmesine izin mi vereceksin?!"

"Oh, sen geldin mi?"
Bayan Tysian, eşinin geldiğini yeni fark etmişti.
"Elbette vereceğim, bu onun kendi hür iradesiyle vermiş olduğu bir karar. Artık çocuk değil."

"Bunun iyi düşünülmemiş bir karar olduğunu düşünüyorum."

"Senin düşüncen kimin umrunda..." diye söylendi Eren, gözlerini devirerek.

"Merhaba Eren,"
Bayan Tysian, elini Eren'e uzattı.
"Ben Agatha Tysian, Liana'nın annesiyim. Umarım ona iyi bakarsın."

"Merhaba Bayan Agatha,"
Tysian demeyi reddetmiş, uzattığı eli güvenle sıkmıştı.
"Ben varken kızınıza bir şey olmayacağından adınız gibi emin olabilirsiniz."
Sinsice sırıtıp, Liana'nın üvey babasına baktı.
"İkinizde."

i found something, you.||Yeager.Where stories live. Discover now