8.BÖLÜM

109 31 4
                                    

Murat beyler biraz daha oturup gitmişlerdi. Ardından da Haluk amcalar kalkınca Hilal de onlarla birlikte gitmişti. Her ne kadar benimle kalmasını istesem de kalmak için ısrar ettiğinde kabul etmemiştim.  Selim enişte ile vakit geçirsin istemiştim. Odama girdiğimde komodinin üzerinde büyük bir bardak sıkılmış portakal suyu vardı. Hemen kenarında da bir not
"Portakal suyunu çok sevdiğini öğrendim. Gece süt yerine onu içiyormuşsun. Afiyet olsun canım"yazılmıştı.  Yusuf bırakmış olmalıydı. Bir ara Hilal ve Selim'le ortadan kaybolmuşlardı. Demek ki benim sevip sevmediğim şeyleri Hilal'e sormuştu.
Hilal'den benim hakkımda bilmediklerini öğrenmeye çalışması hoşuma gitmişti.
Portakal suyunu alıp balkona çıktım. Saat 12'yi geçiyordu ama hava kararana kadar uyuduğum için uykum hiç yoktu
Portakal suyundan bir kaç yudum içip önümdeki masaya bırakıp geriye yaslandım. Aklıma Asaf'ın çıkarken bana söylediği sözler geldi.

"Bugün hem telefonu kafamda parçaladın, hem de benimle oyun  oynadın. Bunu bir kenara yazdım küçük hanım."deyip gitmişti.
Portakal suyundan büyük bir yudum içip tekrar masaya bıraktım.
Asaf'ın sözleri kulağımda yankılanırken kendime hakim olamayıp gülümsedim. Kanepeye yaslanıp ayaklarımı uzattım.
Kafamı geriye yatırıp gözlerimi yumdum.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama artık göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı
Birinin beni kucaklamasıyla hafif gözlerimi açıp beni kucaklayan kişiye baktım ve gözlerim tekrar kapandı.
Metin beydi beni kucağına alıp yatağıma taşıyan. Ne kadar karşı koymak istesem de uykum ağır basıyordu.
Bilincim açıktı ama konuşamıyordum. Sırtım yumuşak bir zemine deyince gözlerimi aralamak için zorladım kendimi ama bir türlü açamıyordum.
Uyku o kadar çok bastırmıştı ki karşımdaki Metin Bey'in üzerimi örtüp alnımı öpmesine bir şey diyemiyordum. En son duyduğum şey ise Metin Bey'in konuşmasıydı.

"Beni affet güzel kızım. Annenin hiçbir günahı yok.  O sadece seni korumak istedi. Hepsi benim suçumdu. Ama ben seni de kaybetmek istememiştim. Sen de hayatıma girip beni bıraksaydın o zaman ben dayanamazdım."deyip beni tekrar öpüp çıkmıştı odadan.
Söylediği her şeyi kelimesi kelimesine duyduğum halde tepki veremiyordum. Gözlerimi açmak istesem de ağırlaşmış göz kapaklarıma daha fazla dayanamayıp uykuya teslim etmiştim kendimi.
Güneşin gözlerime çarpmasıyla elimi yüzüme siper ederek güneşi engellemeye çalıştım. Ardından gözlerimi kırpıştırarak açtım. Saate bakmak için komodinin üzerine elimi gezdirip telefonu bulmaya çalışırken, telefonumun kırıldığı aklıma geldi.
Yatakta biraz oyalandıktan sonra doğrulup ayaklarımı yataktan sarkıttım.
Ayağa kalktığım gibi ayağıma giren ağrıyla yatağa oturmak zorunda kaldım.
Biraz ayağımı ovduktan sonra tekrar kalktım. Ağrım hâlâ olduğu gibiydi. Değneğe sıkıca tutunarak lavaboya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı tepemde topuz yapıp giyinme odasına geçtim. Ayağım her bastığımda daha da acıyordu. Ağrı kesici almadan geçmeyeceğini biliyordum. En iyisi mutfağa inip Meryem teyzeden ağrı kesici krem istemekti.
Valizimi açıp  kısa siyah deri bir tayt ve kırmızı bir tişört çıkarıp giyindim.
Yatağa oturup ateli ayağıma takıp odadan çıktım.
Henüz kimse uyanmamıştı galiba.
Asansörden inip mutfağa doğru yürüdüm.

"Abla! Bu Ela'ya kanım hiç ısınmadı. Hâlâ aklım almıyor Nalan hanım gibi biri nasıl olur da onun annesi olur. O ne öyle odayı dağıtmalar, hakaret etmeler. Nalan hanım seni kabul etmiş daha ne istiyorsun ki. Prensesler gibi yaşayacağı hayata sevineceğine kendisini odaya tıkıp somurtuyor."Zehra'nın konuşmasıyla mutfak kapısında durdum. Bu ikinciydi. Zehra'nın benim hakkımda ileri geri konuşması. Dün gece su içmeye indiğimde yine konuşmasına şahit olmuştum. Duymamış gibi yapıp tekrar odama çıkmıştım.
Demek benim hakkımda böyle düşünüyordu.

"Zehra saçmalama istersen. Kendini o kızın yerine koy. Ne yapardın nasıl hissederdin bir düşünsene. Yıllar sonra karşına tanımadığın birileri çıkıp ben senin annenim veya babanım dese ne derdin."dedi Meryem teyze.

Acı GerçeğimWhere stories live. Discover now