|65|

957 140 57
                                    



"Ne kaçma kovalaması? Yok öyle bir şey! Saçmalama!"

Pamir'in de sert çıkışıyla birlikte Ada, onun tutuşundan kurtulmak için yeniden bir hamle yaptığı sırada konuştu. Kendisi, her şeyi görmezden gelip uzaklaşmak istedikçe bir şekilde kendini onunla dip dibe buluyordu.

"Sen istediğin kadar inkar etmeye devam et Ada Coşkun! Ama ben kör değilim! Alenen benden kaçmaya çalışıyorsun, söylemediğin bir şeyler var! Öfken de bu yüzden, anlıyorum!"

Cevap verdiği sırada kollarındaki tutuşunu canını yakmayacak şekilde arttıran Pamir, kaçmasını iyice engelledi. Ada ise onun bu hareketine karşın az önce hiddetle kesişmiş olan bakışlarının arasındaki bağı kopardı ve gözlerini kaçırdı.

"Susmak bir işe yaramıyor Lilya. Sen sustukça o bardak damla damla doluyor ve sonunda ufacık bir şeyle taşıyor. Aynı bugün olduğu gibi."

Tekrar lafa girdiğinde az öncekine göre biraz daha yumuşak bir tonda konuştu Pamir.

"O yüzden bana söylemediğin, saklamaya çalıştığın, sustuğun her ne varsa konuşacaksın artık. Yetti bu kadarı. Aramızdaki düzgün bir iletişim olması lazım."

"Bizim aramızda ne zaman iletişim adı altında kabul edilebilecek bir şey vardı da şu an düzgün olacak Pamir Onuray? Ne zaman doğru düzgün anlaşabildik de şimdi konuşacağız?"

        Ada yeniden bağırır gibi konuştuğunda Pamir de zorlanmaya başlayan sabrının getirisiyle keskin bir soluk verdi. Kabul ediyordu, çok da düzgün bir anlaşma şekilleri yoktu ama bunu düzeltebilirlerdi.

       Ada neden bu kadar zorluyordu, ondan kaçmak için inat ediyordu ki?

    "Sen bu, kendine ördüğün dikenli telleri bir kenara bırakıp o her korktuğunda kuşandığın zırhını indirmeyi başarabilirsen bal gibi de olur Ada Coşkun!"

    "Senden korkan senin gibi olsun be! Kim korkuyormuş, kaçıyormuş?"

    "Sen Ada! Sen korkuyordun, kaçıyorsun! Tamam, ben de çok çekilir bir adam değilim çoğu zaman ama sen alenen bir şeylerden korkuyorsun ve kabul etmek istemesen de o şey yüzünden benden kaçıyorsun!"

          "Sen bana laf edeceğin kadar kendine baksana be! Çocuk gibi sürekli benimle uğraşıyorsun! Yapıyorsun, ediyorsun, sonra da bilmeden bir şey yaptıysam kusura bakma diyorsun! Ne diye benimle uğraşıyorsun?"

   İkisi de birbirinden beter bir halde konuşurken aralarındaki tansiyon git gide yükseliyordu.

         "Çünkü kızınca çok tatlı oluyorsun! Çünkü sadece kızınca o sakladığın şeyleri umursamadan konuşuyorsun! Oldu mu?"

      Pamir'in iyice artan nabzıyla birlikte bir anda itiraf ettiği şeyle Ada deyim yerindeyse far görmüş masum tavşan gibi kalakaldı.

      Ne demişti o? Doğru mu anlamıştı?

         "Kızınca çok mu tatlı oluyorum? Senin girdiğin klişeye çomak sokayım ben ya! Başka bahane mi bulamadın?"

         İçinde, derinlerde bir yer; duyduğu şeyle birlikte ısınmış, hareketlenmiş gibiydi ama o hissin devam etmesi ikisi için de çok tehlikeliydi. Ateşle barutun yan yana durmaması gerektiği gibi, o his de büyümemeliydi. Yoksa ikisi de cayır cayır yanıp kül olurdu, biterlerdi.

      Pamir ise onun bu tepkisine karşın sıkıntıyla nefesini verirken kendi içinde sakladığı şeyleri artık daha fazla içinde tutmasının bir anlamı olmadığını kendine hatırlattı. Ona konuş diyorsa kendi de konuşmalıydı.

LİLYA || texting Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt