112- Üçüncü Bir Hayat

1.6K 108 40
                                    

Gözlerimi duvardaki süslü saatin içinde dönen akrep ve yelkovanın tınısına bırakırken yine diğer evrende olduğumu biliyordum. Herhangi bir korku yoktu, kaçma içgüdüsüyle dolu değildim, sadece ayakta dikilmiş, kollarımı göğsüme kavuşturmuş, öylece zamanın akmasını bekliyordum. Hayal olan burasıydı ve hayallerimi çok sık yaşadığımın farkındaydım. Şimdi de buraya ayak uydurmaya karar verdim. Bakışlarımı saatten ayırıp odadan çıktım. Hol sessizdi, merdivenlere doğru ilerleyip basamakları sakince indim. Bu evi ne kadar yakmış olursam olayım zihnimde kendimi her defasında burada buluyordum. Ne zaman diğer evde bulunacaktım? Annem ve babamın gerçekten öldüğü şu diğer küçük evimizde?

Tabii onları gerçekten de orada kaybettiysem...

Alt kata indiğimde annemin yalnız başına salonda oturduğunu gördüm. Elindeki derginin sayfalarını yavaşça çeviriyor, kısık gözlerle sayfaları dikkatle okuduğunu gördüm. Uzun saçlarımı omzumdan geriye atıp ona doğru yöneldim. Göz ucuyla bana bakıp bakışları yeniden dergiyi bulduğunda yanına oturdum. "Ne okuyorsun anne?" diye sordum normal davranarak. Bu anormal yerde normal davranmak dışında yapabileceğim bir şey yoktu. Bana cevap vermesini beklemeden okuduğu sayfaya göz gezdirdiğimde bir psikiyatrinin sözlerini okuduğunu görmemle gözlerimi devirecek gibi olsam da kendimi tuttum. "Bana doktor arayışların hâlâ sürüyor. Tamam, artık bu oyuna son veriyorum. Hem rüyada görmüyorum, o rüyanın etkisinden de çıkmaya başladım."

"Buna gerçekten inanmalı mıyım?" diye sordu sakince.

Ben nelere inanmak zorunda kaldım bir bilsen anne... Buna inanmakta ne vardı ki? "Elbette," diye fısıldadım. Başını kaldırıp parlak gözlerini gözlerime iliştirdiğinde elindeki dergiyi alıp sayfalarını hızlıca karıştırdım. "Bütün psikologlar burada mı? Mücella Özükan hakkında bilgiler de var mı acaba?" diye sordum kendi kendime.

"Mücella da kim?" diye sordu annem. Alt dudağımı ısırdım. Şimdi anneme Mücella'nın kayınvalidem olduğunu söylesem dergiyi elimden alıp benim için doktor arayışını hızlandıracağını biliyordum.

"O da psikolog. Ya da psikiyatri uzmanı. Bilmiyorum. Alanında uzman. Sizler benim için doktor ararken ben de boş durmadım tabii. Kendime kendim derman olmaya çalışıyorum." Bu söylediğim yalan sayılmazdı, öyle değil mi?

Parmakları saçlarıma dokundu, bir şey hissetmedim. Kendimi olmayan döngülere kaptırmamayı öğreniyordum. "Gerçekten iyi misin Şehnaz?"

Bakışlarım boşluğa daldı. Kötüydüm diyemezdim. Bir şekilde nefes alabiliyordum. İyiyim de diyemezdim. İyi hissetmiyordum. Bomboştum. Bakışlarımı anneme çevirip gülümsedim. "İyiyim anne. Gerçekten. Bence bu dergilere ihtiyacımız yok, bir doktora gerek yok. Sadece değişik bir rüyanın çok fazla etkisinde kaldım, o kadar. Yine kendi dünyamdayım." Duydukları karşısında gözlerinin ışığı daha da yandı. Gözlerinde gördüğüm ışık, Bedir'in benim için hazırladığı akşam pikniğinde koca ağacın kalın gövdesine sardığı ışıklar gibi gerçek değildi. Bunu bilmek bana yetti.

Kapının açılmasıyla bakışlarımız birbirinden koptu. Görüntüme giren babam ve Şahan'ı görmemle ayağa kalktım. Kendime hakim olamayıp onlara hızlı adımlarla yürüyüp Şahan'ın boynuna atıldım. "Çok özledim," diye fısıldadım. Diğer dünyamda hâlâ ortada yoktu.

"Ay boğuluyorum!" Şahan boynunu kollarımdan kurtarmaya çalıştı. "Beni daha sabah gördün, ne zaman bitecek bu garip hareketlerin?" demesiyle gözlerimi kırpıştırıp onu serbest bıraktım. Bu dünyaya göre hareket edecektim ve ben kendimi şimdiden Şahan'a kaptırmıştım.

Gözlerimi beni sessizce izleyen babama kaydırdım. "Hoş geldin babacığım."

Biraz şaşırmış gibiydi. Sanki benden daha farklı sözler bekliyordu. Ben buraya ait değilim gibi... "Hoş buldum kızım," dedi yumuşacık sesiyle.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now