üç; sağlık sorunu

166 17 8
                                    

uykum var ama bolum yaziyorum kafayi yedim iyice
keyifli okumalar arkadaslar

- - -

küçük ve şirin mutfakta akşam için yemek hazırlıyordum. hyunjin arkamdaki masada oturmuş beni izliyordu.

bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum. beni izlemesi içimi kıpır kıpır ediyordu. oturduğu sandalyeden kalktığını sandalyenin sesinden anladım.

belime dolanan kolları ve omzuma koyduğu kafası bana huzur veriyordu. yüzümde büyüyen gülümseye engel olamadım.

arkamda duran bedenine sürttüm kalçamı. kıkırdayıp "şimdi olmaz. önce akşam yemeği sonra sen." dedi yanağımdan makas alırken.

yemeğin altını kapatıp arkamı döndüm. "yemek hazır ama çok sıcak. soğumasını mı beklesek biraz?" ellerimi göğsünden yukarıya doğru çıkartıp boynunun arkasında sabitledim.

kollarımı tutup boynundan uzaklaştırınca yüzüm düştü. ellerimden tutup doğruca gözlerimin içine bakmaya başladı. "seninle konuşmak istediğim bir konu var."

gergince nefes aldım. yutkundum ve başımla onayladım. elimden tutmaya devam ederken sandalyelerden birine oturttu beni.

birkaç saniyeliğine elimi bırakıp kendine sandalye çekti ve ardından tekrar ellerimi tuttu.

"çok üzülmeyeceğine söz ver."

"yapamam hyunjin."

"söz vermezsen söyleyemem." gözlerimin içine baktı. mecbur kalıp başımla onayladım.

"yarın hastaneye gideceğim."

korkuyla dolmuştu içim. ne sorsam kötü cevap alacakmışım gibi hissediyordum. korksam da sormak zorundaydım. "ne için?"

"hastaneye yatmak için."

taksit taksit söylemesi beni gittikçe geriyordu. aklımda binbir senaryo canlanıyordu. hastaneye ne için yatılırdı ki?

"dolandırmadan söyle artık hyunjin."

"tamam ama şoka girme lütfen." imkansız olsa da onaylamak zorundaydım. gözlerimi sımsıkı kapatıp gelmekte olan belayı hissetmeye çalıştım.

"kanserim ben. son evre."

duyduklarımla gözlerim şokla açıldı. sandalyeyi ittirip hızla ayağa kaldım. "ne demek kanserim? dalga mı geçiyorsun benimle?" şaka yaptığını umarak sormuştum.

belki şaka yapıyordur diye ummak istedim.

"gayet ciddiyim minho. kemoterapiyi reddetmek istedim çünkü doktor hiç şansım olmadığını söyledi."

duyduklarımı sindirmek o kadar da kolay değildi. bunun anlamı birlikte geçirecek çok az zamanımız kalmıştı.

"zamanla elden ayaktan kesilip güçten düşeceğimi söyledi. en azından bir süre tedavi görmemi teklif etti." kabul etmek istemedim. kabullenmedim gerçeği.

birkaç ay sonra hyunjin benimle olmayacaktı. son evre olması kesin öleceği anlamına geliyor olmalıydı. "ölecek misin?" sesim o kadar titremişti ki ağlayacak hissetmezken bir anda ağlamak istemiştim.

hyunjin cevap vermedi. yüzündeki buruk gülümsemeyle baktı bana. gözleri doldu ve başını aşağı eğdi.

böylece ben cevabımı almış oldum.

ne kadar denesem de gözyaşlarım süzülmüyordu. ağlayamıyordum. sanki hâlâ gerçekliğini anlamamış gibiydim.

"ne kadar zamanın kaldı?" dedim son çareyle.

"psikolojime bağlı. pozitif düşünürsem beş buçuk altı ay arası. öleceğimi düşünürsem üç ayı bile bulmazmış."

"bu hangi tıp hyunjin? ne biçim bir şey bu ya." sandalyeye geri oturup başımı ellerimin arasına aldım. kabullenmesi hâlâ zor geliyordu.

ben birkaç sene sonra yapacağımız şeyleri dahi listelemiştim oysaki.

o ise şimdiden gitmeye karar vermişti. "bencilce." düşünmeden aklımdan geçen ilk kelimeyi söyleyivermiştim.

"özür dilerim. bencil davrandığım için.." kendimi tutamayıp hyunjin'i kendime çektim ve ağlayarak öptüm onu.

"ikimizden biri ölene kadar yanında olacağım hyunjin." dolan gözlerinden yaşlar süzülürken elimi yanağına yerleştirip sildim tek tek incileri.

ardından bir ses duydum. "minho, uyuyor musun?" hyunjin'in sesine benzemiyordu bu ses. tanıdıktı ama çıkaramıyordum.

kapının açılma sesi geldi kulaklarıma. yine mi rüya görmüştüm?

yavaşça aralandı gözlerim. gelen kişiyi görmek için kapı girişine baktım. "felix?" dedim uykulu sesimle. "hâlâ uyuyor musun gerçekten?"

"sen gelene kadar uyuyordum." yanıma gelip yatağıma oturdu. "uyan artık ne bu uyku sevdası." yanıma uzanıp hyunjin'in yastığına gömdü yüzünü.

"oha lan çok güzel koyuyor. çok şanslısın pezevenk sevgilin misler gibi kokuyor."

hıhı gibisinden bir sesle umursamazca onayladım onu. "hyunjin nereye gitti?" kafasını yastığa daha çok gömüp beni duymamazlıktan geldi.

"lee felix. sana bir soru sordum."

"ne bileyim, ben geldiğimde evden çıkıyordu. bir kaç saate dönerim dedi." kafasına vurup bana bakmasını sağladım. "ne var be?" gözlerimi kısarak inanmadığımı belli ettim bakışlarımla.

"sana da hiçbir şeyi inandıramıyoruz. bana da söylemedi hiçbir şey. gelince kendin sorarsın."

"öyle olsun bakalım." hyunjin'in yastığına sarılıp boğulana kadar kokuyu içine çekti. sinirlenip felix'i yataktan ittirdim. "napıyorsun lan ver sevgilimin yastığını."

yastığı kafama fırlatıp gülmeye başladı. "kalk git bi elini yüzü pasaklı. senin sevgiline kalmadım."

söylediklerine göz devirip yataktan kalktım ve felix'i arkamda bırakıp odadan çıktım. neler döndüğünü bilmiyordum ama hyunjin'in gelince açıklayacağına emindim.

ona o kadar güveniyordum ki arayıp sorma gereği bile duymamıştım.

- - -

bu bolumu yazarken ortaya karisik bir suru sarki dinledim basinda danger ortasinda hello sonunda eleven hepsini karistirinca ortaya ne cikti emin degilim

neyse stan skz, treasure, enha, txt ve ateez

i'm lonely bc of u ≠ hyunhoWhere stories live. Discover now