- f -

423 44 45
                                    

“Yirminci yıl. Bütün o olaylardan sonra geçen yirminci yıl. Sen gittikten sonra inan bana Jimin, çok şey değişti.” Orta yaşlı adam elini soğuk toprağın üzerinde gezdiriyor.

“Annen için üzgünüm dostum. Bugün onun doğum günüydü, sonra da oğlunun ölüm yıldönümü oldu. En sonunda dayanamadı, on dokuz yıl önce o da terk etti bu boktan dünyayı.” Bir iç çekiyor.

Elindeki çiçekleri mezar taşının yanına bırakırken elleri titriyor. “Ziyaretine bu kadar geç geldiğim için çok üzgünüm. Bilirsin ya, arkadaşımın intiharına dayanamadım. Hemen ardından da Seokjin'le ayrıldık. O çok değişmişti, gerçekten çok değişmişti...”

Taehyung, annesi öldükten sonra Jimin'in mezarını ziyarete gelen ilk ve tek kişiydi. Ve bunu bilmek kalbini kırıyordu. “Neredeyse kırk yaşına geldim. Fakat bir an olsun seni unutmadım.”

Toprağı okşamaya devam ediyor usulca.

“Pardon, buralarda çeşme gibi bir şey var mıdır acaba? Mezarı sulamaya geldik fakat herhangi bir çeşme göremedik. Buraya ilk gelişimiz de...”

Kendisine yönelik olduğunu tahmin ettiği cümlelerle arkasına dönüyor. Gördüğü görüntü ise, bütün bedenini titretiyor.

İki genç. Biri birkaç ders kitabı taşıyor, diğeri ise elinde bir İncil tutuyor.

Taehyung konuşmakta güçlük çekiyor, neredeyse hiç konuşamıyor. “Sen..?” diye fısıldıyor.

“Bayım, iyi misiniz? Çok konuştum galiba adama kal geldi.” Okuldan kaçmış gibi gözüken iki gençten pembe saçlı olan yanındakine dönüp konuşuyor.

“Sevgilim, mezarlıktayız.” Pembe saçlı genç bu iki kelimenin ne anlama geldiğini anlıyor. Sus.

Taehyung gözyaşlarını tutamıyor. “Aa, ölen bir yakınını mı andırıyoruz acaba? Bu adam ağlıyor.”

İncil tutan genç boştaki elini pembelinin ağzına kapatıyor. “Gevezelik yapma, Min. Adamın acısı var belli ki.”

Min sinirle geriye çekiliyor. “Bana şöyle seslenmemeni söylemiştim! Ayrıca adamın acısı varsa kendine var, ben mi acıttım canını sanki.” Test kitaplarından birini sevgilisinin kafasına vuruyor.

Taehyung hızla gözyaşlarını siliyor fakat öylece izlemeye devam ediyor.

“Amca konuşacak mısın gidelim mi?”

“Kes sesini artık, ölülere saygın olsun.” Min göz devirerek cevaplıyor. “Amcanın ölü olduğunu bilmiyordum, kusura bakma hayalet amca.”

Taehyung'a yaklaşmaya başlıyor. Yeterince yakınına geldiğinde ise istemsizce bir ürperti hissediyor. Mezar taşında yazan şeye bir göz atıyor.

Park Jimin, 13.10.1995 — 27.02.2012

Nefes alış verişleri hızlanıyor. Hızlıca bakıp kaçmak niyetiyle geldiği mezarın başında öylece duruyor. Sanki bir güç hareket etmesini engelliyor.

Mezarı biraz daha inceliyor. Yıllardır temizlenmemiş olan taş soluk gri rengiyle insanın kanını donduruyor.

Mezarlıktaki bütün mezar taşları bembeyaz ve temizken, onunki gri ve kirli.

Min gri taşın kırılmış bir kısmına yapıştırılan kağıdı görüyor. Ne yazdığını okuyamayınca biraz daha yaklaşmaya çalışıyor.

“Sen, bir canavar değilsin.”

Taehyung karşında gördüğü kişiye mırıldanıyor. “Kağıtta bu yazıyor.” diye ekliyor.

“Bayım, bu kişi sizin neyiniz oluyordu?”

Taehyung hafifçe gülümsüyor. “Kardeşim.”

Siyah saçları ve elinden düşürmediği İncil'i ile yanlarına gelen diğer kişiye bakıyor. “Sevgili misiniz siz?” diye soruyor.

“Beyefendi, bu çok gizli bir sır! Bunu mezarlıkta böylece söyleyemezsiniz. Biz birbirimize yasakmışız. Bu yüzden çok gizli!”

Min gözlerini hala yazıdan çekmemiş, bakmaya devam ediyor. “Bu benim ismim, Jungkook.”

Siyahlı olan anlamamış gibi ona dönüyor. “Senin ismin mi?”

Jungkook şaşırıyor. Yavaşça tanımadığı adama doğru dönüyor. Aklında birden fazla soru var, lakin ilk sorduğu şey şu oluyor: “Beyefendi, eğer reenkarnasyon gerçekse İncil bir yalandan ibaret demek mi bu?”

Jimin bir şeyi daha fark edince gözleri dolarak sevgilisine dönüyor. “Jungkook, bu adamın ölüm tarihi benim doğum tarihim! Sadece bir yıl sonra doğmuşum.”

Taehyung soğuk betona iyice çöküyor. Dizlerini kendine çekip hıçkırmaya başlıyor.

“Beyefendi, gerçekten sizin bir zamanlar tanıdığınız insan benim sevgilim mi?”

Kafasını dizlerinden kaldırıyor, Jungkook'u inceliyor. “Demek, onsuz yaşayamam dediği sendin. Tanrı sizlere o kadar acımış olmalı ki, size bir şans daha veriyor şimdi.”

Jungkook kafası karışık görünüyor. “Şey, hangi Tanrıdan bahsettiğinizi öğrenebilir miyim? Bu kesinlikle İsa değil. Çünkü İncil tamamen reenkarnasyona karşı bir kitap...”

Jimin, sevgilisinin elini tutuyor ve yerde ağlayan adama saygılarını sunduktan hemen sonra oradan uzaklaşıyorlar.

“Hey, neden bunu yaptın? Benim daha soracak çok sorum...”

Min, Jungkook'un sözünü kesiyor. “Bilmiyorum ama kalbim sıkışıyor. Öyle çok acıttı ki nefes alamadım bir an. Hele o kağıtta yazanlar... On üç Ekim'de doğmuş olan Jimin her ne yaşadı bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum. Çünkü ben yirmi yedi Şubat'ta doğmuş olan Jimin'im.”

Geçmiş yaşantısını öğrenmek istemiyor, çünkü hissediyor. İyi şeyler yaşamadığını ve eğer neler olduğunu öğrenirse bütün hayatı boyunca kalbinde bir ağırlık olacağını hissediyor.

Jungkook, Jimin'in yanaklarını avuçları arasına alıyor. İncil'ini bıraktığı nadir anlardan birindeler. “Unutalım o zaman.”

Sıcak dudaklarını yanaştırıyor Jimin'in pembelerine. Minicik bir buse konduruyor.

Minicik bir dokunuş, ne kadar da büyük etkiler yaratıyor...

22.10.2012

parkj:
biliyor musun ruh, doktor benim akıl hastanesine kapatılmamı söylemiş

parkj:
şizofren değilsin ki sen

parkj:
değilim

parkj:
o zaman neden?

parkj:
onlar bizi anlamıyorlar ruh
senin var olmadığını söylüyorlar
benim gördüklerimin yalan olduğunu söylüyorlar

parkj:
yanılıyorlar


final.

ruh rehberi ¦ jikook Où les histoires vivent. Découvrez maintenant