Bölüm 6

1.4K 163 2
                                    

6. BÖLÜM

Sonay'ın sandığı gibi bir çarpma olmamıştı. Ancak olan, ondan çok daha korkunçtu. Nasıl bir yere düşmüştü böyle?

Koyu kıvamlı balçık, onu ağır ağır aşağı çekerken, korkudan nefesi kesilmek üzereydi. Burada ölüp gidecekti. Erişkin bile olamadan. Ailesini bulamadan. Görevini tamamlayamadan.

Henüz erişkin bir melek olmadığı için, yaşamının devam etmesi, nefes almasına bağlıydı. Gerçi erişkin meleklerde nefes alıp veriyordu fakat bu sadece, insanlar arasında yaşamak zorunda kaldıklarında, dikkat çekmemek için alıştırıldıkları bir durumdu.

Meleklerin nefes almaya ihtiyaçları yoktu. Zaten yeni yetmeyken nefes alma zorunluluğu da bunun içindi. Ne denli benimsenirse, vaz geçmesi o kadar zor olurdu. Yıllarca nefes alarak yaşadıktan sonra, zorunluluklar ortadan kalktığında da, aynı şeyi sürdürmeye devam ediyorsun. Dünya yaşamına ayak uydurabilme konusunda ki, en etkili yöntemlerden biri...

Ölmek istemiyorsan nefes almak zorundasın!

Yetkililer onları alıştırmanın en kolay yolunu bulmuş olduğunu düşünebilirdi ama Sonay'ın tercihi, diğer türlü olmasından yanaydı. Yeni yetmeyken de nefes almak zorunda kalmamak, şu durumda mükemmel olabilirdi. Kahretsin, hayal kurmayı bırakmalıydı. Bataklık sonu olacaktı.

Kızın, avazı çıktığı kadar bağırıp, yardım istemesi hiçbir anlam ifade etmiyordu. Ne de olsa burada yaşayan varlıkların dost olacağını, kimse garanti edemezdi. Hatta şöyle bir düşünülürse, bataklıkta yaşayan ne tür bir canlı, dost olabilirdi ki ya da yardım sever?

Sonay gözlerinin dolduğunu hissetti. Hayalinde çizdiği anne yüzü, doldu zihnine. Acaba ölen meleklere ne oluyordu? İnsanlar cennet veya cehenneme giderken, onlar ne yapıyordu?

Beynini kemiren saçma düşünceleri bir kenara bırakıp, kurtuluşa odaklanmalıydı. Ama nasıl?

Tekrar yardım istemeyi denedi. Çığlıkları ağaç gövdelerinin arasında kaybolup gidiyordu. Neredeyse beline kadar balçığa batmış halde, bir kurtarıcı bekliyordu. Ne kadar da saçma! İrkilerek, aniden sağ tarafında beliren ayak sesine döndü.

"Hey, orada neyi bekliyorsun?"

"Abra..."

"..."

"Sen... Sen... Anlamıyorum, buraya nasıl geldin?"

"Bana bu soruyu sorman, sence de biraz saçma değil mi? Gizli geçitleri unutmuş olamazsın!" Hınzırca gülümsemesi, Sonay'ı tuhaf bir şekilde rahatlatmıştı. "Şimdi sen söyle, gerçekten, orada ne yapıyorsun?"

Sonay bir avuç balçığı yavru ejdere savurup, öfkeyle bağırdı. "Seni ahmak, görmüyor musun bataklığa düştüm." Kızın sözleri üzerine ejder, kahkahaya tutuldu. "Keyifli olmana çok sevindim ama aklına, beni buradan çıkarmak hiç geldi mi acaba?" Artık dişlerinin arasından konuşuyordu ve her hareketi, onu biraz daha aşağı çekiyordu.

Sonay'ın agresif tutumu, Abra'nın kontrol edilemez gülme krizini daha da körükledi. Küçük ejder dakikalar sonra nihayet durabildiğinde, Sonay bataklığa, göğsüne kadar gömülmüştü.

Kızın sinirinden kıvılcım saçan gözleri, zavallı yavrunun üzerindeydi. Bu kadar komik olanın ne olduğunu, merak ediyordu.

Ejder sadece sırıtıyordu. Yeni yetme tam, yeniden öfkeye kapılacakken durdu. Artık Abra'nın neye güldüğünü anlıyordu. Ayakları kaydan toprağı yoklarken, soran gözleri şaşkınlık içindeydi. Bu doğru muydu?

Yavru ejder yüzündeki kocaman gülümsemeyle, arkasını dönüp gitti. Kız ona doğru yürümeye çalışırken, aynı zamanda, "Beni bekle, nereye gidiyorsun?" diye bağırıyordu.

Sonay hâlâ şaşkındı. Bataklığın boyu, seksen santimden fazla değildi. Oysa zihni, cansız bedeni bataklığın dibinden çıkarılırken, Erce'nin umutsuzluğunu bile çizmişti. Yine de sonunun, hayal ettiği gibi olmamasından memnundu.

Kimi zaman ağır aksak adımlarla, kimi zaman kayarak, kıyıya ulaşmayı başardı. Sırtını toprağa yaslayıp, sakinleşmeye çalıştı. Bedeninden çok zihnini sakinleştirmesi gerekiyordu.

Yerde uzanırken, düşüncelerinin artık isyan etmediğini fark etti. Bataklığa düşmeden önce yaşadığı düşünce saldırısı geçmişti. Doğrulup, gözleriyle etrafı inceledi. Burası, öncekinden farklı bir boyut olabilir miydi? Beyninin o tuhaf davranışının nedeni başka ne olabilirdi ki?

"Meyve ister misin?"

Sonay daldığı düşüncelerinden sıyrılıp, yavru ejdere döndü. Elinde küçük mor meyveler tutuyordu. Üzerindeki çamuru gösterip, "Önce temizlenmeliyim." dedi.

"İlerde Yansı Sarnıcı adında küçük bir gölet var. Suyu biraz bulanık ama temizlenmene yeter."

"İlginç bir isim?"

Kız açıklama bekliyordu ama Abra ona bir şey söylemek istediğinden emin değildi. Yansı Sarnıcını açıklamak, huzursuzluktan başka işe yaramazdı. Omuz silkmekle yetindi.

Yansı Sarnıcı adı, Sonay'ın hoşuna gitmişti. Büyük ihtimalle önemsenecek bir detay değildi. Sarnıç, adından da anlaşıldığı üzere, bölgenin ihtiyaç duyduğu suyun depolama alanı olmalıydı. Oysa yolculuğu esnasında daha ilginç şeylerle karşılaşacağını düşünmüştü. Uğradığı hayal kırıklığıyla yerinden kalkıp, ejderin gösterdiği yöne doğru yürümeye başladı.

Birkaç dakika sonra, sarnıcı unutup gitmişti. Kafasına takılan başka sorular vardı ve sormak için zamanın uygun olup olmadığını düşünecek değildi. Cevap istiyordu.

"Söylesene, bölgeyi bu kadar iyi bilmenin bir sebebi var mı? Bataklığın boyumu geçmeyecek kadar sığ olduğunu biliyordun. Göledin nerede olduğunu da biliyorsun. Sizin kendi bölgenizden çıkmadığınızı sanıyordum."

"Haklısın çıkmıyoruz ama bütün ejder yavruları, anneleri tarafından sıkı bir eğitime tabii tutulur. O eğitim sırasında, neredeyse tüm dünyayı kapsayan bilgiler verilir. Annem hep, "Hayatta kalmak için, eğitim şart!" der. Anlayacağın bu bölge hakkındaki bilgi kaynağım, annemin eğitim seanslarıdır."

"İyi de, o, tüm bunları nereden biliyor?"

"O da kendi annesinden öğrenmiş fakat asıl merak ettiğin şeyi söyleyeyim. Yüzyıllar önce, ejderler burada yaşarmış. Ta ki, bizden çok daha güçlü bir ejder gelip, topraklarımızı sahiplenene dek... Bütün klanlar bir araya gelip, savaşmasına rağmen, onu yenememişler. Çok büyük kayıplar verilmiş. Sonunda da çareyi, topraklarını terk etmekte bulmuşlar.

Türümüze yaşattıklarından sonra, baş melek ve divanı durum değerlendirmesi yapıp, başka bölgelerde yaşayanları da tehdit etmesini engellemek için, onu yasaklanmışlar. Yasağın kalkmasıyla ilgili bir kehanet duymuştum. Armağanını almak için dünyaya ineceği söyleniyor. Zaten o zaman da, armegeddon (kıyamet) başlayacakmış falan...

Neyse, ejderha Yansı Sarnıcına hapsedilince, herkes rahat bir nefes almış ama yine de bizimkiler, tedbirli olmaktan zarar gelmeyeceği inancındalar. Zorunlu eğitimimizin asıl nedeni işte bu! Kimse açıkça itiraf etmese de, sıkı derslerin nedenini bilmeyen ejder yoktur.

Ailelerimiz, bölge değiştirme ihtimaline karşı, hazır olmamızı istiyor. Ya da herhangi bir saldırıya karşı..."

Sonay'ın korkudan göz bebekleri büyüdü. "Yani demek istediğin, bütün ejderleri alt edebilecek kadar güçlü bir ejderin, bu topraklarda yaşadığı mı?" Düşünmek istemese de, kelimeler dilinden öylece dökülüvermişti.

Abra, ciddi bir ifadeyle başını salladı. "Onunla karşılaşmamak için dua etmeye başlasak iyi olur. Bölgesine giren herkesi tehdit olarak algıladığını duymuştum!"

Melekler Kampı 2 -YANSI SARNICI-(Tamamlandı) KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now