3

163 16 16
                                    

Cyno, Al Haitham'ın bir daha geri dönmeyeceğinden emindi. Aylar oldu ve geri de dönmedi. Cyno, Tighnari ve Collei ile Gandharva köyünde kalmaya başlamıştı. Tedavisi iyileşti ancak hala değneklerle yürümek zorundaydı. Belki de artık eski haline dönemeyecekti. Tighnari ona bu konuda bir şey söylememişti.

Günler bir şekilde geçmekteydi. Artık çölde değildi, koşullar eski hayatındaki kadar sert değildi. Bazen bir kayalığın üzerine tırmanır ve gün batımını izler, bazen Collei ile günlük işleri yapardı. Tighnari için birlikte ona yemek hazırlarlar ve neredeyse bir aile gibi olmuşlardı. Bazı geceler Tighnari, Cyno ve Collei birlikte uyurlardı ve Collei o zaman çok mutlu görünürdü. Cyno, bir baba gibi kendisiyle gurur duyardı ve bu hissin onu terketmemesi için elinden geleni yapacaktı. Eğer bazı şeyler yolunda gitseydi.

Akademideki görevine son verildiğine dair resmi bir yazı aldığında Tighnari onun omzunu patpatlayıp "Zaten onlara ihtiyacımız yok." demişti. "Çıkarlarına göre toplumu kullanan bir grup yüksek rütbeliden başka bir şey değiller. Onları boşver."

Cyno utangaç bir şekilde böyle bir destek için teşekkür etti. Artık savaşmasına gerek yoktu çünkü Tighnari onlara bir aile olduklarını söylemişti. Cyno bu rolü içten bir şekilde benimsemişti.

5 ay sonra köyde Narmina ve Kaesh'in düğünleri vardı.

Collei ve Cyno, köydeki şefin evinde oturmuşlar Narmina'nın elbisesine boncuklar diziyorlar, çiçekler takıyorlardı. Narmina çok heyecanlı etrafta dönüp duruyordu. Collei, Cyno'ya dikiş dikmesini öğretmekle meşguldü.

"Önce boncuğun deliğinden iğneyi geçir ve sonra hemen diğer boncuğun dibine batırıp altından iğneyi çıkar."

"Ah-!"

"Ne oldu?"

Beyaz elbisenin üzerine kan lekesi sindiğini gören Cyno dilini şaklattı. "Sanırım parmağımı kanattım."

"Ne kadar da beceriksizsin!" Collei şakayla karışık azarladı. "Hadi bu işi bırak. Düğün meydanının hazırlanması için dışarı çık."

Cyno omuzlarını silkti ve değneklerini koltuklarına yerleştirerek evden dışarı çıktı. Düğün meydanı kocaman bir mantarın üzerindeydi. Mantarın altında renkli sarmaşıklar sarkıyor, sarmaşıklara asılan çiçekler çok renkli bir görüntü katıyordu. Mantarın üstüne uzanan tahta köprüyü geçen Cyno etrafta koşuşturan çocuklara gülümsedi.

"Hey! Cyno, şunu tutar mısın?"

Feruh ona doğru geldi ve hızla kucağına bir kucak dolusu minderi bırakıp gitti.

"Bunlarla ne yapacağım?!" diye seslendi peşinden Cyno.

"Kenarlara diz!"

Cyno tek değneğiyle birlikte ilerledi. Ortadaki yuvarlağın etrafına minderleri dizmeye başladı. Gül işlemeli olanlar, boncuklular, püsküllüler tek tek dizildi. Mantarın üzerine uzanan kocaman meşenin dalına asılan lamba kavanozları akşam güneş battığında parlamaya başladı.

Terani ve Ulhas ellerine aldıkları çalgıları tıngırdatmaya başladılar. Terani bir yandan şarkıyı mırıldanıyordu.

"Shule, shule, shule aroon
Shule go succir agus, shule go kewn
Shule go durrus oggus aylig lume..."

Güneş tamamen battığında köyü aydınlatan, yapraklar altındaki uçuşan ateş böcekleriydi. Köprünün başında gelin ve damat belirdiğinde bir alkış koptu. Islıklar ve birbirine çarpan zillerin şıngırtısı eşliğinde gösterişli kıyafetler içindeki gelin ve damat ortaya geldiler. Yan yana durduklarında müzikler sustu ve köyün şefi yanlarına geldi. Elinde kırmızı bir ip vardı.

Tanıştıktan ve Seviştikten Sonra <cytham>Where stories live. Discover now