1

2.3K 96 61
                                    

Kollarımın arasında bir kıpırdanma hissetmem ile gözlerimi aralamıştım. Kızım da uyanmış olmalı ki kollarımın arasından kurtulmaya çalışıyordu.       

'Ya baba! Canım acıyor lütfen bırak!'

Bu söylediği ile beraber kollarımı biraz daha gevşettim. Bunu fırsat bilen küçük kızım hemen kollarımdan kurtuldu. Bana dil çıkarıp arkasını döndüğünde kolundan nazikçe yakalayıp gitmesine izin vermedim. Tam minik dudaklarını aralamış konuşacaktı ki onu yatağa çekip gıdıklamaya başladım. Gıdıklanmaktan nefret ederdi. İkimiz de kahkaha atmaya başladığımızda nefes almaya çalışarak konuştu.

'Ba-baba!'

'Bunu hak etmiştin küçük hanım' dedim gülmeye devam ederken. Bu kadarının yeterli olduğunu düşünüp ayağa kalktım.

'Hadi bakalım bu kadar goy goy yeter. Ben kahvaltı hazırlamaya gidiyorum. Sen de elini ve yüzünü yıkadıktan sonra bana yardım ediyorsun. Okuldan önce annenin yanına gideceğiz'

Başını sallayarak lavaboya doğru koştu.
Kızım Hera altı yaşındaydı. Okula erken başlamıştı. Onu her şeyden çok seviyorum. Ah tabi Jennie'den sonra. O benim her şeyim.

Jennie..

Evlendiğimizde yirmi üçümüzdeydik. Çoğu kişi bu yaşın evlilik için erken olduğunu ve birbirimiz için doğru kişi olup olmayacağımızdan emin olamayacağımızı söylerdi.

Ama biz emindik. Birbirimiz için yaratılmıştık. Yanılmamıştık da. Hera doğduğunda ise yirmi altı yaşındaydık. İkimiz de çok tedirgindik ilk başlarda. Yaşımızın erken olduğunu düşünüyorduk ama Jennie'nin hamileliği ilerledikçe bu endişenin yerini yalnızca sevinç kapladı. Jennie'nin hamile olduğunu öğrendiğimde o kadar sevinmiştim ki çığlık atarak evde koştuğumu çok net hatırlıyorum. Bayılacak gibi hissetmiştim. Kafama yastık atarak durdurmuştu beni.

O an gözümün önüne gelince gülümsedim. Mükemmel ilerleyen bir hayatımız vardı. Jennie Hera doğduktan sonra tasarım işlerine ara vermişti. Ben de arada sırada gidiyordum işe. Hera ile ilgilenmenin yalnızca onun sorumluluğu olmadığını hatırlatıp duruyordum kendime. Hera ikinci ayına gelip iyice huysuzlaştığında işime ara vermiştim. Zaten hali hazırda bize yetecek kadar birikmiş paramız vardı. Jennie'nin tek başına uğraşmasını istememiştim hiçbir zaman. Hera yedinci ayına bastığındaysa bir bakıcı tutmaya karar vermiştik.

Her ne kadar Hera ikimizin de önceliği olsa da işlerimizi özlemiştik. Ben avukattım. Jennie ise tasarımcıydı. Çok başarılı ve ünlüydü o zamanlar. Birçok defileye katılır, ünlü insanlara kıyafetler dikerdi.

Hayatımızdan ikimiz de fazlasıyla memnunduk. Harika giden bir evliliğimiz vardı.

Ta ki o lanet kazaya kadar. Hera'nın doğum gününe yalnızca iki gün kalmıştı. Minik kızımız bir yaşına girecekti.

Jennie bir defileden dönüyordu. Şoför dikkatsizce davranıp kontrol etmeden şerit değiştirince olan olmuştu. Arkadan gelen bir arabayla çarpışmış yoldan çıkmıştı Jennie'nin bulunduğu araç. O lanet şoföre bir şey olamamıştı ama benim karım beş yıldır komadaydı.

Jennie'nin komaya girmesinin ardından şoförü dava edip hapse girmesini sağlamış, onun hayatının da bizimkisi gibi kararması için elimden geleni yapmıştım. Gözüm dönmüştü ilk başta. Hatta adama saldırmayı bile denemiştim. Onun küçük bir hatası yüzünden hayatımız kararmıştı.

Hera henüz minicikti. Birinci yaş gününü hastanede annesinin yanında geçirmiştik. İlk aylar iyice dağılmış yanımda Jennie yokken küçük kızımla ne yapacağımı düşünmüştüm uzun bir süre. Sonrasında ise kendime gelmem gerektiğini hatırlamıştım.

mockingbird, taennieWhere stories live. Discover now