I Have to...~3~

49 6 25
                                    

🍂🍁

Yağan yağmur şiddetli rüzgarla birlikte kulübenin küçük camını döverken, kulübenin zemininde bağdaş kurmuş geçmesini bekliyorduk zamanın. Aramızda pek konuşma da geçmiyordu.

Sadece şimşeklerin yarattığı kısa süreli ışıkta gizlice yüzüne bakıyordum Zhan'ın. Kısacık bir an da olsa onu incelemek hoşuma gitmişti. O ise başını arkasında ki tahta duvara yaslayarak gözlerini kapatmış dinleniyor gibi görünüyordu.

"Yüzümü incelemeyi ne zaman bırakacaksın Yibo?" diye gözlerini hiç açmadan sorunca şaşırmıştım. Bunu hiç beklemiyordum aslında. Hiç yakalanmamıştım halbuki.

Hızla başımı çevirdim ondan. "Yok, ne incelemesi ya. Nerden çıktı bu?" dedim ve konunun değişmesi için marketten aldığım biralara uzandım. Gündüz olsa kesinlikle kızaran yanaklarım ele verirdi beni.

Hissedebiliyordum sinsice sırıtışını. Ama hiç bozuntuya vermeden biramı açtım. Zaman anca bu şekilde geçerdi.

"İstersen sende içebilirsin." tavırlı bir şekilde demiştim ama umrumda da değildi açıkçası. Neden tavırlı olduğumu da bilmiyordum aslında. Yakalanmanın verdiği bir şeydi sanırım.

Biradan ilk yudumumu almak üzereyken gülme sesleri geldi kulağıma. "İkram edersen içerim." dedi kıkırtılarının arasında. 'İkram' kısmını da bastıra bastıra söylemişti bilerek.

Beni gıcık etse bile onu gülümsetmiş olmak mutlu etmişti. "İstersen elimle de içireyim." diye bende sataştım ona.

Bu cevabıma daha da güldü ve iki yana salladı başını. "Sen tam bir veletsin gerçekten." durup biraz düşündü ve devam etti, "Hem neden olmasın, ellerinle içirmene hayır diyemem."

Bu sefer ikimizde gülüşmeye başladık ve aramızda ki o sessizlik bununla kırılmıştı sonunda. Ona da birasını uzattıktan sonra başladık içmeye.

Arada bir içeri sızan ışıkla birbirimize de bakmadan edemiyorduk. Sadece içiyor ve ilk fırsatta gözlerimizde kayboluyorduk. Ya da sadece ben öyleydim.

Ben üçüncü biramın sonuna gelirken Xiao Zhan daha ikinci birasındaydı. Alkol damarlarımda gezindikçe yavaş yavaş uyuştuğumu ve keyiflenmeye başladığımı hissettim.

Sanki cesaretim de artmaya başlamıştı. Çünkü ona baktıkça kendimi zor tutuyordum. Dudaklarımdaki alevi söndürebilecek tek kişi de oydu.

Hemen beynimden geçen erotik görüntü ve düşünceleri uzaklaştırarak ona sorular yöneltmeye başladım.

"Yeni taşındım demiştin, nereden geldin, niye buraya geldin?" sonunda mantıklı şeyler sorabilmemin verdiği rahatlıkla arkama yaslanıp bekledim cevabını.

"Evet yeni taşındım. Öğretmenim, buraya atandım. Yakın zamanda zaten okullar başlayacak. O yüzden biraz erken gelip çevreye alışmak istedim. Peki sen? Sen ne yapıyorsun, ailenin yanında mı çalışıyorsun?"

Onun öğretmen olması ilgimi epey çekmişti, gerçekten yüzüne bakıldığında bir eğitimci havası vardı.

"Öğretmen olman çok güzel." tüm içtenliğimle gülerek devam ettim, "Hem sana çevreyi tanımanda ben yardımcı olurum." heyecanla dedikten sonra o da başını onaylar bir şekilde gülümseyerek salladı. Gözlerinin içine bakarken derinden bir nefes alarak sorularını yanıtlamaya devam ettim, "Aileme yardım ediyorum evet, aslında üniversiteye gitmek istemiştim ama maddi durumumuz el vermedi. Dans okuluna gitmek istiyordum. Dansa yeteneğim var. Ben de şimdi bu yeteneğimi boş zamanlarımda, buranın okulundaki küçük çocuklara dans öğreterek geliştiriyorum. Tabi öğretiyorum derken bildiğim şeyleri yani. Sonuçta ben bir eğitimci değilim. Bunu yaparken ben de keyif alıyorum en azından." diye anlattım tüm her şeyi.

I Have to... | Yizhan |Where stories live. Discover now