11

571 94 30
                                    

Çocuksu heyecanımı bastıramadığım için etraftaki insanların beni pek bir safderun gördüğünü umursamadan gülümsemeye devam ettim. Neden mi? Çünkü mutlu olduğum zaman gerçekten dudaklarımı kontrol altında tutamıyordum. Ve bu insanların beni vurdumduymaz tanımlamasına vesile oluyordu. Halbuki çoğunlukla mutlu olduğumu söyleyemezdim. Hatta mutlu olduğum zamanlar duraksayıp halimi incelememe bile sebep oluyordu. Şu an sorguladığım gibi. Nedense insanlar beni bu anlarda görüyorlardı, sanki diğer ruh hallerim görünmezmiş gibi.. Yüzüme baktıklarında beni çıt kırıldım zanneden insanların, hakkımda oluşturdukları hayali kimlikleri sadece birkaç kelam ile kırıyordum. En azından yüz ifadelerinden oluşturduğum çıkarım böyleydi.

Omzumda bir el hissettiğimde soluma döndüm. Leyla yanıma otururken konuştu. "Ne seni mutlu etti bu kadar?" Oturduğumuz yer çok da normal bir yer değildi. Emniyetin teras katında, kalınca tuğlalardan yapılmış duvarın mermerine oturmuş, ayaklarımı binadan aşağı sallandırıyordum. Yani sallandırıyorduk. Garip bir şekilde yüksekten korkmuyordum, tabi bu korku düşmediğim sürece böyleydi.

"Hiç." dedim. Serçe için sevindiğimi boş bulabileceği için söylememeyi tercih ettim sanırım. "Pekala." dedi. "Kendini kandır."

Yüzümü sola çevirip yüzüne baktım. Kaşlarım düşünceyle yukarı çatılırken heyecanlı yarım bir nefes alıp vermeden konuştum, "İnsan mutlu olmadığı zaman mutlu görünemez mi?" Alt dudağım dişlerimin arasına yuvarlanırken gözlerimi kısarak vereceği cevabı bekledim. Dudaklarını birbirine bastırarak oldukça yavaş bir şekilde başını salladı. "Elbette." dediğinde tepkisiz kaldım. "Ama iyi bir oyuncuysa tabi." Başımı gökyüzüne kaldırırken burnumdan verdiğim nefes gülümser nitelikteydi. Yüzünü bana çevirdiğinde hala gökyüzüne bakıyordum. Beni uzunca incelerken bunu neden yaptığını anlayamasam da, aynısını yıldızlara uyguladım.

"Sen oyunculuğu sıfır olan birisin Hafsa." Kıkırdadı. Kaşlarım şaşkınlıkla çatılırken başımı ona çevirip aynı taaccüple baktım. "Olduğun gibisin. Senin gibi insanlar pek rol yapamaz. Ne hissediyorsan,," İşaret parmağıyla kalbini işaret etti. ",,onu yansıtıyorsun." Dudaklarım düz bir çizgi halini aldı. Ona kesinlikle katılmıyordum. Ne yani nasıl rol yapamazdım? Elbette yapardım.

"Bence bunu yapabilirim." dedim. Ellerini mermere yaslayıp ayaklarını yer çekiminin eğlenceli yanına bırakarak salladı. "Pekala. O zaman sana söylediğim cümleyi öyle olmasa bile, öyleymiş gibi tekrarla." Bunu neden yapıyordu! Kararlı ve sinsi bakışıyla gülümsedi.

"Ben, şu an Dük'ü düşündüğüm için heyecanlanıyorum." Yüzümü olabildiğince buruşturup yüzüne tiksindiğimi belli ederek baktım. "Bu ne biçim cümle böyle! Kusayım mı istiyorsun?" Omzunu silkerek umursamaz bir hava takındı. "Bir oyuncu her türlü cümleyi öyle hissediyormuş gibi onu dinleyen ve izleyen kişiye aksettirir." Gözlerimi yumup dişlerimin arasından sinirli bir nefes verdim. Pekala bunu yapabilirdim.

"Benim sesimi kaydedip aleyhime kullanmayacağını nereden bileceğim?" Gözleri kocaman açıldı. "Hafsa!" diye çığırdığında bu defa omuz silken bendim. "Bu gözler neler gördü Leyla.." dedim aşağı bakarken.

"Yemin ederim buna benzer bir şey bile yok yanımda. Telefonum bile aşağıda." Dudaklarımı büzdüm. Leyla'ya döndüğümde öylece bakıyordu.

"Başka birini söyle, bu cümle benliğime bir ihanet ve saygızlık. Lütfen başka birini söyle." Yavaştan işin ergen işine dönmeye başladığını hissediyordum. Yine de garip bir şekilde hoşuma gitmişti, bu oyunculuk yeteneği saçmalığı.

"Pekala o zaman şöyle söyle. Ben, onu düşündüğüm için heyecanlanıyorum." Bu kızın heyecanlanmakla derdi neydi böyle!

"Kimi?" Dudakları kıvrıldı.

MUHÂFIZWhere stories live. Discover now