Bölüm 20

18.2K 819 74
                                    

Hello! Nasılsınız

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hello! Nasılsınız. Şeyy biz 10 bin oldukk. Çok mutluyum gösterdiğiniz tüm çabalar için teşekkürler! Sizi seviyorumm!

Ayrıca bir anımı anlatmak istiyorum, daha dün yaşandı jdksjdj.

Özel numaradan biri beni aradı. Tesadüfe bakın bende öyle bir kitap yazdım!

Bende açtım telefonu biraz bekledim karşı tarafta ses vermedi daha sonra ben 'Merhaba' dedim.

Karşı tarafta 'Merhaba' dedi sonrada yüzüme kapadı. Ama malesef bir asker sesi değildi :")

Malesef ben Kiraz kadar şanslı değilim arkadaşlar ama 'Merhaba' deyip sonra kapamasına ayrı güldüm jdjsjsjs.

Her neyse ben çok konuştum bu sefer. Sizinde böyle bir telefon anınız varsa yazabilir misiniz?

Yüzbaşı Kuzey Akar,

Caminin büyük avlusu her tür insanla dolmuştu, gözlerim etraf ile buluşurken ağlama sesleri hiç eksik olmuyordu.

Gözlerim her tarafta onu arıyordu, ama sandığımdan daha zordu onu bulabilmek çünkü en sevdiğim turuncu saçları, siyah bir örtü ile kapatılmıştı.

Göz göze gelmek istedim, ama olmadı. Gözleri tabutun üzerinde ki abisinin kahverengi çerçeveli fotoğrafından başka bir hiç bir şey görmüyordu.

Önce fotoğrafı yanında ki esmer kıza verdi, ardından kollarının tabuta bağladı. Elleriyle ağzını kapattı, kimse duymasın istedi çığlıklarını.

İstemsizce gözlerim doldu, nefret ettim kendimden. O an destek çıkamadığım için nefret okudum kendime.

Tabutun yanına yavaş adımlarla ilerledim. Herkes buradaydı, tanıyan, tanımayan herkes.

Elimi tabutun üzerinde ki kırmızı beyaz türk bayrağına dokundurdum. Dokunduğum her yanı kül etti dokunuşlarım.

Daha fazla yakmak istemedim her yeri sert adımlarla geri çekildim bu sefer, Kiraz bir elini tabuta sarmış diğer eliyle kendini ayakta tutmaya çalışıyordu. Yanında ki iki kızda Kiraz'ı tutmaya çalışıyordu ancak pek de başardıkları söylenemezdi. Çünkü onlar da aynı Kiraz gibi ağlıyorlardı.

Tabutun gitme zamanı geldiğinde Kiraz'ı tabuttan uzaklaştırmaya çalıştırdılar ama olmadı, uzaklaşmadı bir adım bile abisinden.

Canım yanıyordu Kiraz'a doğru yürüdüm, belinden tutup tabuttan uzaklaştırdım. O ise benim yüzüme baktı, ben onu kollarımla sardım o da beni sardı. Başını göğsüme eğdi, hıçkırarak ağlamaya başladı.

Ben de kafamı onun kafasına yasladım, o ağladıkça ben de ağlamak istedim, o her hıçkırdığında benim canım yandı. Ben onun acısını paylaşmak istedim.

Bir süre sonra kafasını kaldırdı, daha sakinleşmişti bu sırada da insanlar uzaklaşmaya başlamıştı.

Biraz baktı gözlerimin içine, onun gözlerinin yeşilliğini tekrar tanıdım o an.

"Geçecek mi?" Diye sordu, seni titriyordu.

"Sen bana inan, geçecek..." dedim güvenle,

"İnanıyorum" ufak bir tebessüm etti, ben de onun tebessümüne karşılık verdim.

***

Ölüm Günü / Yüzbaşı Kuzey Akar,

Bana verilen görevde ıssız bir yerde durup burayı korumaktı, elimde ki silaha baktım ve sırıttım.

"İyi ki doğdun" dedim silahımı okşuyarak, bu silahı 1 yıl önce almıştım. Ve benim bebeğim gibi kıymetliydi.

Uzaktan bir ses duyduğumda hemen siper aldım, ileriden gelen kişiyi görünce bizim ordudan olduğunu anladım.

"Yüzbaşım!" Diye bağırdığında kaşlarımı çattım.

"Efendim?" Dedim silahı yere indirerek,

"Albay Oğuz Riya sizi çağırıyor yüzbaşım!" Dediğinde kaşlarımı çatmam daha da büyümüştü, merakla o bölgeye doğru ilerlemeye başladım.

Çadıra girdiğimde Albay Oğuz'un bir sedyede yattığını gördüm. Adımlarımı hızlandırarak oraya ilerledim.

"Albayım bu ne hal?" Diye sorduğumda o beni eliyle durdurdu. Vurulduğu bölgeye bakıldığında kalbinin tam alt kısmı gibi gözüküyordu, normal bir böyle vurulsa anında bilincini kaybedebilirdi. Ancak Albay Oğuz, böyle şeylere dayanıklıydı.

"Halimi görüyorsun zaten," dedi ve yutkundu ancak normale göre daha uzun sürdü, "Öleceğim belli" dedi.

"Demeyin albayım" dedim korkuyla,

"Sus boş konuşma" dediğinde beni uyardığını anladım, ve onu dinlemeye başladım.

"Bak öleceğim ve o yalnız kalacak, Kiraz... tanıyorsundur zaten. Sana güveniyorum, ben öldükten sonra onun başına bir şey gelirse o zaman bende senin canını diğer tarafta yakarım"

Söyledikleri beni korkutmalımıydı bilmiyorum ama şuan kendimi boşlukta hissediyordum. Bu durumda kahkaha atılır mıydı? Hayır. Ben ne yapacağımı bilmiyordum.

Kimdiniz Komutanım? √ TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin