Merhaba Ruhi sakinleri!
Çok keyifli okumalar<3
Bölüm 43: ❝KORKUNUN GÖLGESİNDEN AŞKIN KOLLARINA.❞
Kimse beni suçlamıyor artık. Suçlu sorulduğunda kendimi gösteren parmağım dışında.
Elif'in eve dönmesinin üzerinden on beş gün geçmişti, Mert'in polise teslim edilmesinin üzerinden de on iki gün. Onu geç teslim etmelerinin sebebi sanırım Kıvanç'ın onu sık sık dövmek için bekletmesi olmuştu. Asil'e söz verdiğim ve her şeyden uzak durduğum gibi detaylara pek hakim değildim, sadece duyumları biliyordum.
Annemle babam ne benim, ne de Elif'in dışarıya çıkmasına izin veriyordu, okula gitmemiz bile umurlarında değildi. İkisi de katilin Mert olduğunu öğrendikten sonra burada olmaktan, yaşananlardan yine dehşete düşmüştü ve olabilecek en kısa sürede kasabadan ayrılmanın yollarını arıyorlardı.
Elif'in eve dönmesi annemle babamı çok rahatlatmıştı ama Elif hiçbirimizle iletişim kurmuyor, odasından çıkmıyor, nasıl geri döndüğünü anlatmıyordu. Pars'ın sessizliği de beni düşündürüyordu, Elif buradaydı ve hâlâ bir şansı varken onu almak için uğraşmıyordu... Babam artık fabrikaya bile gitmiyordu, evde sürekli düşünür haldeydi ve amcamla telefon konuşmaları yapıyordu, belki de bizi doğrudan Amerika'ya götürüp tüm bu belalardan kurtulmak istiyordu.
Ali... Ona hâlâ ulaşamamıştım, görmemiştim. Fakat böyle kalmasını istemiyordum, hepimizin onunla bir kez olsun yüz yüze gelmesine ihtiyacı vardı. Yiğit'te bunu istiyordu, görüştüğümüzdeki sessizliklerinden ve dalmalarından anlıyordum. Ali tamamen suçsuz olmasa da bir katil değildi ve Yiğit bunu öğrendiğinden beri Ali'yi görmek istiyordu, bunu hiç dile getirmiş olmasa da.
Hepimiz olaylara olan hassasiyetimizi kaybetmiştik, ilk günki kadar acı çekmiyor ve ilk günki kadar yorgun hissetmiyorduk. Bu, bir doktorun ilk kaybettiği hastaya duyduğu acıyla, son kaybettiği hastaya duyduğu acı arasındaki farka benziyordu. İnsana, alıştığı acı ilk günki kadar dokunmuyor, yüreğini ilk andaki gibi parçalamıyor ama aklına geldiğinde gözlerini doldurup bakışlarını öylece boşlukta asılı bırakıyordu.
Boşluktaki bakışlarımı çekip elimdeki telefona, dakikalar önce açtığım fotoğrafa baktım. Adı dört harfli çocuğun fotoğrafı... Asil'in. Onu en son iki gün önce görmüştüm ve o kadar özlemiştim ki, birini kısa sürede böyle çok özlemenin delilik olduğunu düşünmüştüm. Bu gece de barda çalışıyordu, diğer günler gibi çok yorgun olmalıydı. Gece storyde fotoğrafını görmüştüm, sahilde Kıvanç ve Yiğitle oturuyordu. Birbirlerine iyi geliyorlardı ama ben gözlerinin önünde olup onlara çektikleri acıları hatırlatmak istemiyordum.
Nasıl bir kıza dönüştüm böyle... Birinin karşısında olup ona acı çektirmekten bile korkan bir kıza...
Yataktan kalkıp odamdan çıktım ve koridorun karşısındaki odaya ilerleyip parmaklarımı kararsızca kapının üzerine koydum. Elifle konuşmak istiyordum ama gururum izin vermiyordu, fakat abla olan bendim ve alttan alması gereken de. Ojesi soyulmuş tırnaklarımı kapının üzerinde tıklattım ve sonra kulpu aşağıya indirdim ama kapısı tabii ki kilitliydi. "Elif?" Diye seslendim.
Karşılığında aldığım tek yanıt sessizlik olunca oflayıp tekrar şansımı denemedim. "Aç da konuşalım artık, nereye kadar böyle susacağız?"
Yok, kız bana merhamet etmiyordu. Alnımı kapıya yaslayıp, "Tek acı çeken sen değilsin," dedim yorgun şekilde. "Hem bu oyunu başlatan sendin. Neden tek suç benimmiş gibi davranıyorsun?"

YOU ARE READING
ADALET ÇIKMAZI.
Teen FictionRuhe kasabasında yaşayan bir grup arkadaş, kasabalarına gelen keşifçinin, kasabadaki mağaradan ne istediğini anlamaya çalışırlar. En yakın hedefleri, o mağaranın haritasına ulaşmak ve mağaraya, keşifçiden önce girmekti ama... hiçbir şey planladıklar...