YOLCULUK

1.6K 79 9
                                    

Neredeyse üç saattir yoldalardı fakat ufukta göz alabildiğince kumdan başka bir şey yoktu. Latoya sırtını dik tutma gayretinden ve saatlerdir hiç mola vermedikleri için yorulmuştu. Fakat bunu askerlere söylemektense yorgunluktan bayılmayı yeğlerdi.

Alber kadının ne kadar yorulduğunun farkındaydı. İnatçı doğası ona yaslanmasına engel olsa da yakında pes edeceği anı bekliyordu. Yolları daha uzundu ve Alber bilerek mola vermiyordu.

Tahmin ettiği gerçekleşmiş kız bir saat geçmeden savaşçının göğsüne dayanarak uykuya dalmıştı. Alber kızı kaçtığı köşeden iyice kendine çekti ve kollarının arasına yerleştirdi. Kadının başı askerin göğsüne düştüğünde Alber kendine engel olamayarak uzandı ve kızın peçesini açtı. Kadının dik burnu ve dolgun dudakları açığa çıktı. Başını kapatan örtüyü indirdiğinde ise yoğun siyah bukleler göğsüne doğru döküldü. Asker uzun bir süre bu görüntüyü seyretti. Kadının güzelliği onu hayrete düşürmüştü. Yüzünü olabildiğince ifadesiz tutmaya çalışarak önüne döndü. Askerleri ona imayla baksalar da komutanın yüzünden hiçbir ifade okunmuyordu.

###

Latoya yüzüne esen hafif rüzgarla uyandı. Burnuna dokunan kum taneciklerini eliyle temizleyip diğer tarafını döndü. Bu sefer yüzüne vuran ılık nefes onu uyandırdı. Birden aklına yaşananlar üşüştü. Saldırı, kaçışı ve onu bekleyen ağabeyleri... Gözlerini açtığında nerede olduğunu anlayamadı. Başını geriye yatırıp baktığında ise komutanın yakışıklı yüzünü gördü. Gözleri büyüyerek yerinden kalkmaya çalıştı. Fakat adamın güçlü kolları oynamasına izin vermedi. Latoya bu sefer adamın kolunu kaldırmaya çalıştı ancak bu hareketiyle askerin kolu onu daha sıkı kavramıştı.

"Uyu prenses. Bu saatte kaçmaya çalışırsan donarak ölürsün."

Adamın gözlerini dahi açmadan sarfettiği sözlerin doğruluğunu buz gibi bir rüzgar yüzüne vurunca anladı. Yine de onunla beraber yatacak değildi.

"Bırak beni. Seninle yatmayacağım."

Alber bu sefer gözlerini açtı. Latoya hiç açmamış olmasını diledi. Çünkü ne zaman adamın gözlerine baksa ona karşı koyma gücü kırılıyordu.

"Tek başına donarsın."

Latoya adamın haddinden fazla yakın olmasından rahatsız olarak onu göğsünden itti.

"Seninle yatmaktansa donmayı tercih ederim."

Alber ısrar etmeden kadından bir beden uzağa kaydı ve ona istediği kadar yer açtı. Latoya adamın kollarının ondan uzaklaşmasıyla rahatladı ve sinirle arkasını dönüp yattı. Ancak kısa bir süre sonra adamın haklılığını anlamıştı. Soğuktan titremeye başlamıştı ve sanki az önce harlanmış bir ateşin yanında yatıyormuş da ateşi söndürmüş gibi hissediyordu. Dizlerini karnına çekti ve olabildiğince ısınmaya çalıştı.

Yarım saat sonra artık dişleri kontrolsüzce birbirine çarpacak kadar üşüyordu. Biraz daha bu şekilde kalmaya devam ederse abilerine ulaşamadan ve o komutanı öldüremeden kendisi ölüp gidecekti. Gururunu bir kenara bıraktı ve yavaşça uyuyan savaşçıya sokuldu. Alber bu anı bekliyormuşcasına kadını örtünün altına alarak kollarıyla sarmaladı. Latoya bu adamın nasıl harlanmış bir ateş kadar sıcak olduğuna şaşırıyordu. Ona yaklaştıktan bir süre sonra titremeleri dinmiş kısa sürede ise tamamen ısınmıştı. Düşüncelerini bir kenara bırakarak onu kucaklayan sıcaklıkta uykuya daldı.

Alber kadının titreyişlerini görmüştü. Eğer prenses ona kendisi gelmeseydi Alber onu zorla kollarına almak zorunda kalacaktı. Aksi taktirde manyak kadın inatçılığı yüzünden donarak ölecekti. Şimdi ise kollarındaki ipeksi varlığı ve güzel kokusu onu mest ediyordu. Kendi düşüncelerine hayret ederek başından savuşturdu. O kralın ganimetiydi ve yerini bulacaktı.

GANİMETWhere stories live. Discover now