Bölüm 3 Masumiyet

28 8 1
                                    

Ayağa kalkarak kapıya vurmaya başladım. "Açın şu kapıyı Ali açın kapıyı ne olur anne, abla, Ömer ben bir şey yapmadım yanlışlıkla oldu ben böyle olsun istemedim. "diyordum. Ağlaya ağlaya tekrar yere çökmüştüm. Polisler gelip odaya girdiler.

Ben kapının arkasında yerde oturmuş vaziyetteydim. Birini öldürmenin suçluluğuyla en güçsüz, en savunmasız halimle onlara baktım. Ellerinde ki kelepçeyi görünce daha çok ağlamaya başladım. Polisler kelepçeyi ellerime taktıktan sonra koluma girerek odadan çıkardılar. Koridora adım attığımda, sevdiğim herkesle yüz yüzeydim. Acınası ve perişan halimle aralarından yürüdüm. Kimseden ses çıkmıyordu. Hepsini tam arkamda bıraktığım sırada, Ömer

"Özür dilerim abla benim yüzümden koruyamadım seni Özür dilerim ablammm affet beni abla" deyip ağlayarak bağırdı. Arkamı dönerek kardeşime baktım. Herkes üzgündü

"Ağlama ablacım sakın ağlama ben buradan çıkacağım kimse üzülmesin" dedim. Evet, emindim suçsuz ve masumdum. Polisler beni nezarethaneye götürdü. O gece orda kalacaktım. Oraya girdiğim anda başıma gelenleri düşünüp duruyordum. Bu yaşıma kadar yaşadıklarımı, babamın ölümünü, yaşadığım zorlukları en kötü, en özel anlarımı bazen gülümseyerek, çoğu zaman ağlayarak. Sabah ne yaşayacağımı nelerle karşılaşacağımı bilmeden tüm bu düşüncelerle boğuşuyordum.

Kapı sesinin gelmesiyle başımı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Gördüğüm kişi Aliydi. Yanıma gelmek için kapıyı nöbetçi polise açtırdı. O güçsüzlükle yerimden bile kalkamadım. Elinde getirdiği poşetin içindeki dürümü bana uzatarak

"Bak en sevdiğin hadi ye" dedi. Sabahtan beri tek lokma geçmemişti boğazımdan. Gün boyu açlığı düşünmemiştim. Açlığın etkisiyle yemeye başladım. Yanıma çömelerek başını duvara yaslayıp tavana bakıyordu. İkimizde sus pus tek kelime etmiyorduk. Zaten ne konuşacaktık? Başıma gelenler küçük şeyler değildi. Ben yemeğimi bitirdikten sonra aynı Ali gibi başımı duvara yaslayıp tavana baktım. İkimizin de gözleri dolmuştu.

"Biz evlenecektik. Keşke evlenseydik keşke. Sen haklıydın. Hiçbir şey için erken değil her şey için çok geç artık." dedim. Benim bu sözlerim karşısında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Gün boyu güçlü durmak için kendini zor tutmuştu sanki. Ben onun ağlamasıyla devam ettim.

"Şimdi sadece ben suçluyum değil mi? O bana saldırdı ben kendimi korudum ya ben ölseydim? Hem masum, hem suçsuz, hem ölü bir kadın olsaydım her şey daha farklı mı olacaktı o zaman." dedim.

"Tamam. Sus ne olursun sus" dedi. Gözünden akan bir iki damla yaşı avucunun içiyle sildi.

"Neden ben buradayım Ali? Niye hiçbir şey yapmıyorsun? Hapse mi gireceğim ?" dedim. Cevap beklediğim bakışımı ona kitledim. Burnunu çekti. Yüzü kıpkırmızı olmuştu.

"Yarın mahkemen var orda her şey belli olacak bende bilmiyorum" deyince onun yüzüne baktım.

"Benim masumiyetime inanıyor musun?" diye sordum. Kararlı ve kendimden emin bir ses tonuyla. Bir iki defa öksürerek kendini toparlamaya çalışıp söze girdi.

"Herkes sana inanıyor. Kimse seni suçlamıyor herkes suçsuz olduğunu biliyor merak etme" dedi. Bunları duyunca birden gözyaşlarımı silerek gülmeye başladım. Ani duygu geçişlerim olduğu bir geceydi.

"Tamam. o zaman neden üzülüyoruz? Her şey yoluna girecek. Yarın mahkemeden sonra evime gideceğim. Hemen evlenelim tamam mı? Uzatmayalım ben gelinliğimi bitirdim sayılır. Sende daha çok ev bakarsın hemen hallederiz her şeyi çok mutlu olacağız bak gör. Sana çok güzel yemekler yapacağım." dedim. Ali benim bu söz ve tavırlarım karşısında şaşkındı. Donuk bir şekilde, bir şey demeden bana bakmaya devam etti. Ben ise hızımı alamayıp ayağa kalkarak Mert Alinin tam karşısına geçtim.

PRANGAMIN ANAHTARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin