3. Bölüm

1K 41 11
                                    

Bardan çıktığım gibi tekrar Muğla sokaklarına attım kendimi. O kadar hızlı koşuyordum ki her an düşüp bayılacaktım neredeyse.

Önümde bir arabanın fren yapmasıyla yere düştüm. Arabanın farları gözümü aldığı için refleks olarak elimle gözlerimi kapatmıştım.

"Asiye?" Dedi, tanıdık bir ses. "Gecenin bir vakti burada ne arıyorsun?"

Usulca elimi gözlerimden çektim. Gözlerimi kısarak heybetli duran silüete baktım. Karşımda duran silüet Ertuğrul Ağa'ninkinden başkası değildi. Yutkundum. Gecenin bir yarısı sırtımda çanta ile deli gibi koştuğumu merak ediyor olacak ki gözlerimi alan farlar sayesinde yüzünü seçemesem de, öylece durmuş sert bir şekilde bana baktığının bir hayli farkındayım.

Ertuğrul Ağa yanıma gelip, beni yerden kaldırdı. "Nereye gidiyorsun?" Diye, sordu sert bir tonlamayla. Sesinin tınısı beni korkutmuştu.

"Şey ben.." diye, mırıldandım. Söylediğim şeylere dikkat etmem gerekiyordu. "Sana geliyordum." Dedim, dan diye yalan söyleyerek.

"Bana geliyordun? İnanayım mı?"

Adam beni sesiyle dövüyordu şu an. Korkudan titredim. "Evet. Yalan söylemiyorum. Yemin ederim." Dedim, korktuğumu sesime yansıtmamaya çalışarak. Sanırım pek başarılı olduğum söylenemezdi.

"Tamam gel gidelim." Dedi, sesini yumuşatmaya çalışarak. Onunda pek başarılı olduğu söylenemezdi. Elini omuzuma attı. Ve beni arabanın yolcu koltuğuna oturttu. Çantama sıkıca sarıldım.

Şimdi ne bok yiyecektim ben?

Hiçbir şey söylemeden arabayı sürüyordu. Yüzünde sert bir ifade vardı. Boynunda ki damarlar belirginleşmişti. Yani her an beni arabadan atabilirmiş gibi görünüyordu.

Şu an kendime o kadar kızıyordum ki... Keşke de Franco Castelli'nin yanından hiç ayrılmasaydım.. ne bok yemeye ayrılmıştım ki sanki?

Ah aptal kafam!

Al işte aptal yakalandın!

Kokusu, mavi gözleri ve o güzel gülüşü sanırım hiç aklımdan çıkmayacaktı..

Ertuğrul Ağa yakışıklı bir adamdı, karizmatikti de lâkin benim kanım kaynamamıştı.

Aklım sürekli Franco'da..

Ve biliyorum Franco benim için imkansız birisi...

"Sen nereye gidiyordun bu saatte?" Diye, sordum.

"Benim bu saatte nereye gittiğim seni ilgilendirmiyor küçük hanım." Dedi, gülerek.

Ne yani hesap sormam hoşuna mı gitmişti de gülmüştü? Gerçi ben de hesap sormamıştım. Sadece nereye gittiğini merak etmiştim.

Acaba Ertuğrul Ağa'nın Franco Castelli ile bir ilgisi var mıydı?
Hem arabayı o barın olduğu yöne doğru sürüyordu?

Belki de başka bir yere gidiyordu. Bu düşündüklerim benim kafamda kurduğum bir senaryoydu sadece.

Daha fazla bir şey düşünmek istemeyerek, çantamdan kulaklığımı çıkardım. Sezen Aksu'nun sevdiğim parçalarından biri olan Adı Bende Saklı parçasını açarak yolun keyfini çıkardım..

+++

Bir saatlik yolculuğun ardından Dalaman'a yakın bir çiftlik evinde durduk. Önce Ertuğrul Ağa indi. Ardından ben indim. Titrek adımlarla Ertuğrul Ağa'nın peşinden gidiyordum.

Çiftlik evinin kapısını açtı, önce kendisi girdi. Arkasından ben girdim.

Lambayı yaktı. Çiftlik evi sade döşenmişti. Ve her şey kahverengiydi. Evin içi tahtadandı. İki katlıydı.

Adı Bende Saklı (+18)Where stories live. Discover now