ilk bölüm, beş karatlık adam

380 42 36
                                    

Kim Mingyu son işinin başarısızlığından dolayı bir süre her ne kadar hiçbir halta elini atmak istemese de ihtiyacı olduğunu biliyordu. Cebinde sadece tadımlık içmeye parası kalmıştı ki tek dert etmesi gereken şey bu değildi.

Mingyu öyle bir para kaldırmalıydı ki kafasını bira fıçısına daldırma arzusunu karşılayabilmeliydi. Lakin böyle bir parayı tek işle yapamayacağını bildiğinden fazla ümitlenmiyordu.

Nihayetinde burası Alt Şehir idi. Yokluğuna yokluk eklenenlerin ülkesiydi.

Bu yokluğu bir nebze olsun azaltabilmek adına ortalıklarda dolanmalı ve kendine bir şeyler bulmalıydı. Hem de cebindeki son kuruşları içerek geçirmemesi için hiçbir sebep yoktu.

İş bulabileceği en olanaklı yer olan Efendi Bar'a gitmek için kaldığı köhne gecekondunun kapısını tekmeleyerek açtı. Kapıyı kapatma nezaketinde bulunmayacak kadar rahattı. Bu şehirde kimse kapılarını düzgün kapatmazdı.

Nihayetinde o eve bir şeyler çalmak için girecek olsalar, her türlü gireceklerdi ki evde çalınmayı bırak rahat rahat yatabileceği bir şey dahi yoktu. Nihayetinde eski püskü bir garajdan bozma olan evinin en konforlu şeyi eski kırmızı koltuğuydu.

Herhangi birinin bir serserinin evine çöreklenmeyecek kadar boktan bir yerde yaşadığının farkında olarak bara doğru emin adımlarla yürüyordu. Üzerinde dün de giydiği siyah kot ceketi vardı. Kot ceketin altına giydiği siyah kapşonunu kafasına örttü.

Şehrin serserilerinin peşinde olan her zaman belalı veya takık insanlar mutlaka olurdu. Mingyu yürüdüğü yolda her zaman dikkatli olması gerekiyordu her an birinden çaldığı bir şey için sahibi karşısına çıkabilir veya başka türlü şeyler olabilirdi.

Bu sefer şanslıydı ki sakince bara gelmeyi başarmıştı. Yakınına yaklaşmaya başladığı an duyduğu müzik sesi içeri girdiğinde çok gürültülü bir hâl almıştı. Buna alışık olsa da fazla kafa ütülediğini düşünüyordu.

Kalabalık insanların içinde yürürken ve etrafta dönen renkli ışıkların altında kıvranan insanları gördükçe bu şehrin kalbine geldiğini anlayabiliyordu. Fazlasıyla kalabalık altında birçok iğrençliği yasallaştıran bir eğlence merkeziydi burası.

Her zamanki yerini alıp bar taburesine oturduğunda parlak sarışın Jeonghan alaylı bir sırıtışla başına geldi. İkisi de birbirini aptal olarak görüyor ve birbirlerine sırıtıyordu. Biri sahip olduğu barda barmenlik yaptığı diğeri ise barda çalışma işi teklif edilmesine rağmen serserilik yapmayı tercih ettiği için birbirlerini gerizekalı olarak değerlendiriyorlardı.

"Paran kalmadı sanıyordum."

Mingyu sanki cebindeki son kuruşları çıkarmayacakmış gibi şehvetli bir gülüş savurdu.

"Sana orospuluk yapacak kadar fakirleşmedim daha."

Jeonghan bu sözüne göz devirdi önce ve önüne dolu bir bardak koydu.

"Seni Pezevenk Jun'a satmıyorum, sadece localara garsonluk yapmanı istiyorum."

Mingyu bunun sonucunun nereye varacağını çok iyi biliyordu.

"Locadaki piçlere daha fazla içirmek için masalarına oturmamı istemeyecek misin? Orospu satmıyorsun ama konsomatris arıyorsun."

Jeonghan bu dediğine işveli bir şekilde güldü ve elini omzuna uzanan saçının içinden geçirdi.

"Onlar zaten tahmin edemeyeceğin kadar içiyor amına koduğumun gerizekalısı. Üstten gelenlerin sence buradaki konslara bakacağını mı sanıyorsun?"

Alt Şehir Serisi | SeventeenWhere stories live. Discover now