0.6

3.3K 99 16
                                    

"Sen Beste misin?" Adımı yabancı bir sesten duymanın şaşkınlığıyla kafamı ekrandan kaldırdım. Abdülkadir masum bakışlarını yüzüme dikmiş, onu onaylamamı bekliyordu. Başımı olumlu anlamda salladım ve elimi ona uzattım. "Sen de Abdülkadir olmalısın." Gülümseyerek elimi sıktı.

"Bir sorun mu var?" diye sordu. Endişesi samimiydi, anlayabiliyordum.

"Sebep olduğum kargaşayı çözmeye geldim," dedim. Taylan kendini kaldırıp buraya gelirse, bir şeyler yapacağım.

Kerem'in öfkesini en iyi ben tanıyordum. Dinmezdi. Gerçekten tatmin olana kadar; kırıldığı kadar kırana, yıkıldığı kadar yıkana dek dinmezdi.

Ama bana zaafı vardı, en azından bir zamanlar öyleydi. Elini tuttuğum zaman dünyada tek ben varmışım gibi hissettiğini söylerdi.

Beni asla bırakmayacağını da söylemişti gerçi.

Bu gece, bana olan aşkının kırıntılarını aramaya gelmiştim. Bir kum tanesi kadar da olsa, bulduğum an ona tutunacaktım. Onun için, diye hatırlattım kendime, geri dönemeyeceği kadar ileri gitmemesi için.

"Dorukhan sana ne yaptı bilmiyorum. Ama canını ne kadar yaktıysa on mislini kendine yapıyor, Beste." Gözlerime baktı ciddiyetini anlamam için. "Sana ne yapacağını söylemek bana düşmez. Yine de, bu Dorukhan benim tanıdığım Dorukhan değil. Trabzon'a geldiğinden beri başka biri gibi davranıyor."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Birilerinin Doruk'u tanıyor olması içime batmıştı. Ben hiç tanıyamamıştım, sanıyordum.

Oğuz bile, tanıyamamıştı.

Oysa ben Doruk'u en iyi Oğuz tanır sanıyordum. Oğuz da öyle sanmış olacak ki, tüm bildiklerimizin boşa çıktığı o dönemde Türkiye'de kalmaya katlanamamış, Almanya'ya yerleşmişti.

Bir daha dönmemek üzere.

"Çok fazla şey oldu, Abdülkadir. Doruk'u nereden tutsam elimde kaldı." Ona doğru bir adım atıp elimi omzuna yerleştirdim. "Onunla kalmayı denedim. Beni sevmediği ve bunu yüzüme vurduğu zamanlarda bile vazgeçmedim ben. Ama bazı insanlar birbirine ait değildir. Doruk benim için o kişi değil."

"Ya sen onun için öyleysen?"

"Dünyada Doruk için biri olduğunu sanmıyorum," diye karşılık verdim. "Sevmeyi bilmiyor. Ne arkadaşını, ne de sevgilisini." Hayatındaki herkesi tek tek kaybetmişti. Ve hepsi onun seçimleri yüzündendi aslında. Bize resmen gidin, demişti, ben sandığınız kişi değilim. "Benim ona verecek bir şeyim kalmadı. O zaten bana hiçbir şey veremedi. O yüzden, bu konuyu bir daha açmayalım."

Anlayışla başını salladığında omzunu pat patlamıştım.

"Yine de onu görmek istersen," dedi arkasını dönüp bulunduğumuz yerden ayrılmadan önce ve cebindeki kartları çıkarıp birini bana uzattı. "Beş yüz üç numaralı oda."

"Abi bırak!" Asansörden indiğim an kulağıma dolan sesle irkildim. Kerem. "Söylediklerinin hesabını verecek." Gerginliğimi atmak için derin bir nefes aldım ve içimden ona kadar saydım. İyi olacak, Beste. Vücudumdaki titremeyi kontrol altına aldığıma kanaat getirdiğimde adımlarım beş yüz on dört numaralı kapının önünde durdu.

Kapıyı tıklamak adına elimi kaldırdığım anda kapı açılmış, sinirinden kendini yiyip bitirdiğini haykıran yüz ifadesiyle Kerem burnumun dibinde bitmişti. "B-beste?"

İç çektim. "İçeri gir," dedim sakince. "Kimse odasından dışarı çıkmıyor." Neredeyse aynı boyda olmamızın verdiği avantajla omzunun yanından arka tarafa, odada kimin olduğuna baktım. Oğulcan, Taylan ve Halil'in her zamanki gibi bu elemanı durdurmaya gücü yetmemişti. Beni şaşırtan, Uğurcan'ın da içeride olmasıydı. Doruk'un yanında olsa daha doğru olurdu sanki.

ben senden vazgeçtim | kerem aktürkoğluWhere stories live. Discover now