1.8 (final)

2.7K 81 34
                                    

"E hani..." Kerem arabayı sağa çektiğinde camdan dışarı baktım. Moda'ya neden gelmiştik ki şimdi..? Daha hediye de almamıştık, geç kalacaktık! "Kerem, geç kalacağız sevgilim." Kemerini çözen Kerem'e döndüğümde alt dudağını dişlemiş, bana bakıyordu. Bir sorun var, kesin bir sorun var!

"Eyvah," dedim kendi kendime. "Sıkıntı ne?" Sorumun hedefi yanımda tüm rahatlığıyla oturan adamdı. "Kerem..."

"Şimdi, şöyle... Ben sana küçük," İşaret ve baş parmağını sıkıştırarak küçük, kelimesini vurguladı. "Beyaz bir yalan söylemiş olabilirim."

Kaşlarım çatıldı. Ne yalanı ya? Hiç entrika çekesim yoktu. Hayatım da yeni durulmuştu zaten, kargaşa fikrine kalben çok uzaktım.

Sorarcasına gözlerine baktığımda gülerek arabadan indi ve seri adımlarla kapımın önüne ulaştı. Kapı açılıp eli görüş alanıma girdiğinde, gözlerimi devirerek davetini kabul ettim ve boşta kalan elimle küçük çantamı kavrayarak dikkatlice arabadan indim.

Bir de şık giyinmemi söylemişti! Üzerimizdekiler Moda sahili için çok abartılıydı.

İndikten sonra üzerimi düzeltmem için birkaç saniyelik zaman tanıdı ve ardından, koluna girmem üzere bedenini bana yaklaştırdı.

"Ne karıştırdığını çok merak ediyorum," dedim gülerek. Bir yandan da ona yapışmayı ihmal etmemiştim.

Tanışmamızın üzerinden geçen bir yılın içerisinde çok fazla şeyi paylaşmıştık. İyisiyle, kötüsüyle nefes aldığım her anım onunla doluydu aslında. Ayrıyken bile. İçime öyle işlemişti ki, rutin sayılacak hayatımı yaşarken bile Kerem yanımda olmadığında eksiklik hissediyordum. Benim bir parçam gibiydi, vazgeçemeyeceğim bir uzvum ya da.

Sahile giden merdivenleri dikkatli adımlarla inerken bir yandan da yüz ifadesini kontrol etmek üzere gözlerimi üzerinde gezdiriyordum ama, o kadar profesyoneldi ki bana hiçbir şey çaktırmamıştı.

"Oyunculuk kariyeri düşünür müydün?" diye sordum şakayla karışık. Kıkırdayarak yanıtladı, herhangi bir şey söylemeye yeltenmedi. Dudaklarını dişlediğinde biraz olsun hislerine dair fikir sahibi olmuştum.

Heyecanlıydı. Belli ki bu tatlı bir heyecandı.

Son basamağı da indikten sonra her zaman beraber oturduğumuz kayalıklara kaydı gözlerim. Bugün bir değişiklik vardı.

Tanıştığımız gün oturduğumuz yer balonlar ve çeşitli ışıklandırmalarla süslenmişti. İki ahşap sandalye, çimenlik alanın üzerinde karşı karşıya konumlandırılmıştı ama üzerlerinde kimse oturmuyordu. Kerem'e döndüm. Tüm bunları o mu hazırlamıştı?

Gülümseyerek başını salladığında gözlerimin dolmasına engel olamadım.

Onunla yeniden burada olmak bile yeterince çok duyguyu aynı anda hissetmeme sebep olabiliyorken bir de bu yaptığı... Çok özeldi.

Yalnızca var olsa yeterdi ama o her seferinde, içinde bulunduğu her anımıza sihirli dokunuşlar yapmayı seçiyordu. Kerem böyle bir adamdı.

Gözlerimi kapattım ve deniz havasını içime çektim. O sırada Kerem belimden destek olmuş, uzun elbiseme takılıp düşmeyeyim diye eteğini toplamıştı. Sandalyeye dikkatle oturdum ve karşıma yerleşmesini izledim.

Etrafta oturan, bisiklet süren ya da yürüyüş yapan birçok insan buraya ait olmayan görüntümüzden olacak, dikkatini buraya vermişti.

Önce boğazını temizledi, sevdiğim adam.

"Buraya ilk geldiğimiz günü hatırlıyor musun?" diye sordu gözleri denize çevrilirken. Hatırlamak? Her gün tekrar yaşıyordum o günü kafamın içinde. Başımla onayladım. "Senin aksine ben Moda'ya çok kez gelmiştim. Yalnız başına, başka insanlarla... Defalarca kez." Avuç içlerini birbirine sürttü ve dirseklerini dizlerine yaslayarak biraz öne doğru eğildi devam etmeden önce. "Ama o akşam ilk kez, buranın özel olduğunu hissettim. İstanbul'da uzun zaman geçiren biri için deniz görmek muhteşem bir şey olmaktan çıkıyor genelde... Bana da aynısı olmuştu. Sahiller hiçbir şey hissettirmiyordu. Ama seninle bu kayalıklarda oturup bir bardak çay içmek, Moda'yı İstanbul'un en güzel yeri yapıvermişti."

ben senden vazgeçtim | kerem aktürkoğluWhere stories live. Discover now