07 | Gerilime Dayanır Gerileme | Meltem

18 3 3
                                    

Telefonuma baktım ve Diyar amcamın çocuklarından herhangi biri bir hikaye paylaşmış mı diye kontrol ettim. Bizden ayrı toplanmış olabilirlerdi, öyle olsa saçma olurdu ama yemekler gelene kadar hızlıca kontrol etmemin bir sakıncası yoktu.

Diyar amcamdan olan hiçbir kuzenimin profilinde yeni bir paylaşım yoktu. Gerçekten bizden ayrı toplanmış olabilirlerdi. 

İlk önce çorba geldi, mercimek çorbası. Sevindim çünkü mercimek çorbasını severdim fakat üzüldüm de çünkü böyle etkileyici görünen bir mekandan bir mercimek çorbası içmiş olarak ayrılacaktım. Adını bilmediğim, daha önce tatmadığım bir çorbayı keşfetme şansım da olabilirdi ama kolaya kaçılmıştı. Yeni tatlar denemeyi severdim halbuki.

Etrafımdaki herkes çorbasını içmeye başlamışken ben olduğum yerde durmuş anneme bakıyordum. Lodos'a hala yemeği o yediriyordu. Kendisi kaşığı tutarak yemek yiyecek yaşa olsa da annem onu eliyle beslemeye devam ediyordu.

Anılarıma doğru bir esintiyle uçup geçmişte bize de böyle yapılıp yapılmadığını hatırlamaya çalıştım. Benim dönemimde annem hem çocuk bakıp hem de işi devam ettirmeyi sökmüştü, üçüncü çocuktum, annemin tecrübeli döneminin bir ürünüydüm. O yüzden bana ve Esin'e baktığı esnada çalışmaya devam etmişti. 

Lodos'un öyle bir derdi yoktu. O, annemin iş yapmaktan bıkıp çocuk bakmaya odaklanmak istediği döneme denk gelmişti. Onun yerinde olmak istedim. Yalnızca annemin bacağına oturup onun eliyle beslenmek için değil, diğer her şey için. Onun yaşındayken insan, dünyanın dertlerini göremiyor, gördüğü kadarını çok sevdiği için dünyanın geri kalanını da çok seveceğini düşünüyor. Büyüdükçe daha haşin rüzgarlarla mücadele etmek zorunda kalıyor, bazen takati kalmıyor ve fırtınaların arasında savrulup kayboluyor. 

Mercimek çorbamdan yükselen dumanlar burnumu gıdıklarken bunları düşünüyordum. Tam karşıma oturmuş olan Esin yemeğini üfleyerek soğutmayla meşguldü. 

"Ne öyle üflüyorsun?" dedim. "Havayı kontrol edebiliyorken çorbayı soğutmak için hala üflüyor musun hala?"

"Burada havaya müdahale etmek istemiyorum," dedi Esin. Siyah saçları öyle düzdü ki iki kulağı da saçları arasından daima görünüyordu. "Bir sıkıntı çıkabilir ya da ayıp olabilir."

"Biz bizeyiz burada kime ayıp olacak?"

Ayaz araya girdi. "Esin doğru söylüyor, bu gece yemeklerini üfleyerek soğutun, ufaklıklar."

Kaşığımdaki çorbayı yüzüne atmamak için tek geçerli nedenim annemin orada olmasıydı. Kadının kardeşlerine karşı rezil olmasını istemedim. Eğer aynı olay evde yaşanmış olsaydı Ayaz üstüne atılmış çorbayı temizlemekle meşgul olurdu o an. 

"Ya," dedi Esin olabildiğince uzatarak. "Ufaklık değiliz, ikimiz de büyüdük."

"Ne büyümesi," dedi Ayaz ve dediğini destekleyen bir el jesti yaptı. "Utanmasanız hala paşa çayı içmek isteyeceksiniz, gelmişsiniz burada büyüdüğünüzü söylüyorsunuz."

"Lodos kadar küçük değiliz," dedim annem tarafından yedirilen çocuğa bakarak. 

Ayaz'ın dönüp bana uzun uzun baktığını fark ettim ama ben ona dönmedim. "Meltem," dedi sadece. "Düşündüğüm şeyi düşünmüyorsun değil mi?"

"Onu çoktan düşündüm, Ayaz abi, geç kaldın."

Az önce neşeyle şaka yapan suratını peçetenin üzerine koyup mimiksiz bir suratla yemeğin kalanını yedi. Yemekleri bitenlere ana yemek servis edildi ve karşımda kuzu kebabı görünce dişlerimi birbirine bastırdım.

Şehrin ElementiWhere stories live. Discover now