29 | Aval Aval Bakar Andaval | Meltem

12 1 9
                                    

"Gecenin bu vakti nasıl aç olabiliyorsun?" diye sordum önümdeki adama. Balık dürümün yarısını tek seferde yutmuş olmasına bir reaksiyon vermemeye gayret ediyordum.

"Asıl sen nasıl tok oluyorsun, o kadar yol kat ettik, aksiyon yaşadık beraber hala daha toksun. İnsan bir acıkmaz mı?"

"Daha Beşiktaş'tayken yemiştik, oradakiler tutuyor beni." Omuzlarım düşmüştü, ellerimi bacaklarımın üstünde birleşik tutuyordum. İstediği pamuk şekeri alamamış bir kız çocuğu gibiydim ama umursamıyordum. Önümdeki balık dürüme yorganın içine sarılıp kaybolmuş bir insan gibi yatıyordu. Benzetmem bir nevi doğruydu. Hamurdan olan yorganın içinde insan değil balık yatıyordu. Lezzetli görünüyordu görünmesine ama Özgür, iştah kapatan bir insandı. Bunun sebebi yemeğini iştahla yemeği, bazılarının karnını acıktıracak mimiklerle ve seslerle yemek tüketmesi değildi. Beni kaçırmıştı, beni alıkoymuştu.

Yemek yediğimiz yer Karaköy iskelesiydi. Eminönü'nün karşısında kalan ve Galata köprüsüyle Eminönü'ne bağlı olan Karaköy'deydik. Birkaç metre solumda deniz vardı, herhangi bir korkuluk yoktu. Balıkçılar ve sarhoşlar yan yana durmuş denize bakıyordu. Bizim gibi hasır taburelere oturmuş diğer insanlar oradaki seyyar ızgara balıkçı abilerin birkaç dakikada hazır ettiği, ne derece hijyenik olduğu tamamen sorgulanabilir durumda olan balık dürümleri afiyetle gömüyordu. Ben hijyen olayını geçmiştim, aç olsam yerdim ama sahiden yemek yiyesim yoktu ama Özgür beni dinlemiyordu.

Böyle ufak bir konuda bile beni tam olarak dinlemiyorsa benim onu dinleyip anlayacağımı nasıl düşünüyordu, merak ediyordum. Tüm dikkatini balık yemeye odaklamış olmasından düşünmüyor olabileceği sonucuna vardım.

"Diski ne yapacaksın, içindeki verileri yani?" Gözleri ufak masamızda olduğundan ona attığım bakışları fark etmiyordu.

Kalan yarımın yarımını tek seferde yutup birkaç saniyede çiğneyip birkaç saniyede de lokmasının bir kısmını yuttu. Ağzında açılıveren yarım boşlukla konuştu. "Bilmediğim bir şey olup olmadığına bakacağım. Ben gideli yeni şeyler ekleyip eklemediklerini merak ediyorum."

"Sen ne zaman ayrıldın... onların yanından?"

"Birkaç yıl falan, eski bir mevzu değil."

Bu merak edilecek türden bir konuydu, üstelik cevabı şüpheli gelmişti. "Canavarları avlarken onlardan saklanabilmeni anlıyorum ama bütün işi, insanların arasına saklanmış canavarları avlamak olan bir topluluktan nasıl saklanmayı başarıyorsun?"

Ağzında kalanı yutup gülümsedi. "Bütün yöntemlerini biliyorum. Müfredata yeni bir şey eklemedikleri sürece ben onlardan öndeyim ki biliyorsun ki müfredatımıza yeni şeyler eklemeyi sevmeyiz, bazen eksiltiriz ama yeni şeyler koymayız o yüzden bana yetişebileceklerini sanmıyorum. Ayrıca ben, onlar gibi bağnaz değilim. Bazı fikirlere daha ılımlı yaklaşıyorum."

"O fikirler ne, toplum içinde şort giyebilmek mi?"

"Bizim de büyüyü ya da suikastçı tekniklerini kullanabileceğimiz. Aslında durum böyle değildi. Ben çocukken, loncaya ilk girdiğimde sahiden de açık görüşlüydük. Daha fazla canavar avı için başvurabileceğimiz tüm yöntemleri kullanıyorduk. Sirenlerin kılık değiştirebilen derilerini yüzüp post ya da maske olarak kullanmak bile."

Söylediği şey midemi kımıldattı, elimi ağzıma götürmek zorunda kaldım.

"Ne oldu?" dedi. "Açlıktan miden mi bulandı?"

"İnsan derisi yüzmekten bahsediyorsun, üstelik yemek yerken."

"Siren derisi yüzmekten bahsediyorum. Sirenler insan değildir, insan gibi görünmek konusunda uzmanlaşmış mahlukatlardır. Daha önce mahlukatların hiçbir türüyle karşılaşmamış olduğunu ya da karşılaşmış olsan da fark etmemiş olduğunu buradan anlayabiliriz, onları hala insan sayıyorsun. Sana göstereceğim, ailenin kimlerle iş birliği yaptığını ve şehrimizde onlardan ne kadar fazla sayıda olduğunu sen de göreceksin."

Şehrin ElementiWhere stories live. Discover now