8| tatlı rüyalar,

1K 142 167
                                    


keyifli okumalar

🎭

Aynadaki yansımamı çoğu zaman yargılıyordum. Yaşadığı hayatı sorguluyor, kendisine uygun olup olmadığının farkında olmadığını söylüyordum.

Yaklaşık on yıl önce aklımda okumak bile yoktu. Annemler ile büyük bahçemizin olduğu o evde yıllarca yaşamayı kabul etmiştim. Fakat elimdeki tek şey onlar olduğundan ve onları da kaybettiğimden okumayı tercih etmiştim. Psikolog olmak ise tamamen benim tercihimdi. Şimdi yirmi dört yaşındaydım ve bir cezaevinde çalışıyordum. Mahkumların akli dengesinin yerinde olmadığına bakıyor, onlara güvenli bir ortam yapıyordum.

Bunu suçlulara yapıyordum.

Ellerinde kelepçeli insanların güvende olacağı bir alan oluşturuyordum. Bunu kim yapardı ki?

Ben yapardım işte.

Buradaki birinci ayımı bitirmiştim. Öyle ya da böyle bir şekilde zaman geçmişti. Raporlarımı yazmış, mahkumlar ile sohbetler etmiştim. Zihinlerini suçtan uzak tutmuştum.

Minho ile de konuşmamaya çalışmıştım. Olabildiğince uzak durmuştum ondan. Chan, Taehyun ve Felix'in ise yüzüne bile bakmamıştım. İmkanım olsa Minho'nun da yüzüne bakmazdım ama bakmak zorunda kalıyordum.

Zihnimdeki bir yerlerde kendini yaşatmayı başarmıştı.

Derin bir nefes aldım ve onun hakkında yazdığım raporun son noktasını koydum. Raporu yetkililere gönderdikten sonra olduğum yerde arkama yaslandım ve kapalı balkondan dışarıya baktım.

Minho'nun iki haftadır peşimde olan adamlarından biri yine arabasıyla kapıda duruyordu. Lanet olası adam kendini beni korumak zorunda gibi hissediyordu.

Ona bunun gerek olmadığını söylemiştim, binlerce kez.

Göz devirdim ve masada duran telefonumu elime aldım. Bir mahkum olmasına rağmen sahip olduğu telefonuna bir mesaj atmak için ismini yazdım.

Mahkum Lee.

Onu bu şekilde kaydetmiştim.

Hyunjin
Kapıdaki adamlar canımı sıkmaya başladı.
Ev arkadaşım da şüphelenmeye başlıyor.
Taehyung da şüphelenirse iyi şeyler olmaz.

Gözlerim saate kaydı. Gece olmak üzereydi. Uyanık olduğunu biliyordum. Kendisi söylemişti, geceleri bir şeyler yazmaktan ya da okumaktan hoşlanıyordu.

Saati umursamadım ve telefonu tekrardan masaya koydum. Önümdeki laptopu kapattım. Bu sırada balkona Changbin ve Jisung girdi.

"Sana söyledim hyung, bu son. Bu saatten sonra bana savcı diyeceksiniz."

Jisung bugün tezini vermişti ve şimdiden savcı olacağına emindi.

"Umarım olursun da sözlerin boşa gitmez." diye dalga geçtim.

Ayaktayken arkama geldi ve bedenimi kolları arasına alıp sıktı. "Hyung, çok konuşursan öperim seni." dedi.

"Hey!" dedim gülerek ama tabii ki beni ciddiye almadan hoşlanmıyor olmama rağmen öptü beni. Fakat o Hanji'ydi, ona kızamazdım. "Jisung!" Son kez öbür yanağımı da öpüp kollarını gevşetti ve karşıma çoktan yerleşmiş Changbin'in yanına attı kendini. Changbin kapalı büyük camlardan bir tanesini açtığında sigara içeceklerini anladım. İkiside aynı anda sigarayı yaktılar ve iğrenç bir duman burnuma kadar ulaştı.

"Nefret ediyorum sizden." dedim.

Han bana havadan bir öpücük gönderdi. Göz devirdim. Gözlerim masaya fırlattığı çakmağa değdiğinde siyah kırmızı figürleri olan çakmak tanıdık gelmişti. Aynısı Lee Minho'da da vardı. Aklıma geldiğinden telefonu kontrol ettim ama hala bir mesaj yoktu.

özgür ruhlar, hyunhoWhere stories live. Discover now