9.Bölüm: Kırıntı

16 6 1
                                    

9.Bölüm: Kırıntı

Gözlerimi açmak için kendimi zorladığımda soğuk havanın etkisiyle birlikte bir anda titremeye başladım. Hava soğuktu ve ben gerçekten ne yaşadığımı ve yaşayacağımı bir türlü kestiremiyordum. Gözlerimi açtım ve gözlerimi hızlıca gökyüzüne çevirdim. Dalından düşen yaprağa baktığımda, yavaşça süzülerek yere düşüyordu. Nerde olduğum konusunda hiçbir fikrim yoktu. Dünden tek hatırladığım şey sadece beyaz bir ışıkla birlikte korkudan bayılmam olmuştu. Arkadan bir ses geldiğinde bir adam vardı ve elinde bir poşetle bana doğru geliyordu. Bu sefer korkmadım, bağırmadım ve sadece cesaretimi toplayıp yanıma gelmesini bekledim. Yanıma gelip önümde eğildiğinde, poşeti açtı ve içinden birkaç tane kutu çıkardı. Muhtemelen yiyecek bir şeyler getirmişti. Elime doğru uzandığında beni gözleriyle uyardı ve yavaşça çözmeye başladı. Elimin ipten kurtulmasıyla yavaşça kendimi toparladım ve ona doğru döndüm. İlk soru her zamanki gibi bendendi...

"Beni" dedim "Neden buraya getirdiniz ?" sorumu sormamla birlikte bana yüzünü çevirdiğinde 22– 23 yaşlarında gibi gözüküyordu ve gözleri yemyeşildi. Kutunun içinden çıkardığı yemeği bana uzattı ve karşıma geçip benim yememi bekledi. Yavaşça yemeye başladığımda tekrardan sorumu sordum ve cevap vermesini bekledim.

"Tek bir cümleyle bana karşılık verebilirsin." dedim. "Öyle değil mi ?" cümlemi kurduğumda yanında getirdiği çantasından bir kâğıt ve kalem çıkardı. Ve bir şeyler karalamaya başladı. Elindeki kâğıdı bana uzattığında hızlıca aldım ve üzerinde yazanları okumaya başladım. Bütün cümleleri alt alta sıralamıştı ve güzel bir yazısı da vardı.

1.Bütün soruların cevapsız kalacak, sormayı kes.

2.Birazdan yanına gelecek bir kişi var ona da çok soru sormazsan kendi açından sevinirsin.

3. ve son maddeyi okumaya başladığımda yüzümü yüzüne doğru çevirdim ve tekrardan okumaya devam ettim.

3. Sakın bağırayım deme veya sakın kaçmaya çalışma zaten eninde sonunda bulunursun.

Elimdeki kâğıdı yere bıraktım ve ona bakmadan yemeye devam ettim...

Zaman oldukça ilerlemişti ve ortada ondan başka kimse yoktu. Tam bu düşüncelerimle birlikte arkamızda bir araba yavaşça belirdi. İçinden çıkacak kişileri oldukça merak ediyordum. Kim ne isterdi ki benden?

Arabanın kapısı açıldığında arabadan benim için en önemli olan o iki insanla birlikte yaşlı bir adam indi ve yavaşça bize doğru gelmeye başladılar.

Derin Solmaz ve Halil Solmaz benim için değerli saydığım o 2 kişi...

Ellerini ve ağızlarını bağlamışlardı ve annem gözlerini yerden kaldırarak bana doğru baktı. Gözleri benim gözlerimi bulduğunda 10 senenin ardından ilk defa onları görüyordum. Gözlerim yavaşça dolmaya başladığında kendimi toparladım ve annemin o güzel gözlerine bakmaya devam ettim. Gözleri çok güzeldi ne ela ne yeşil...

10 senenin ardından ilk defa ona güç vermek için gülümsedim. Gülümsememe yavaşça bir tebessümle karşılık verdiğinde arkadan bir adam onu hızlıca itti ve annem bir anda yere düştü. Babamı da yavaşça annemin yanına oturttuklarında bu sefer ilk konuşan o yaşlı adam olmuştu...

"Anneni ve babanı özlemiş misin ?" dedi. Sesinde acıma ve aşağılama vardı. Daha sonra devam etti. "10 yıl sonra ilk buluşma ne kadar da acınası..." bir anda elimi sıktığımda söylediği sözleri ona bir bir ödeteceğimden adım gibi emindim. "İstersen ağlayabilirsin 1 dakikalık bekleriz." dedi gülümseyerek...

"Kelimelerine dikkat etmeni öneririm." dedim ona karşılık "Sonradan olacaklar için bana yalvarabilirsin." dedim ona meydan okur gibi... Yanıma doğru gelmeye başladığında tam yanımda durdu. Yüzüme baktı ve bir anda hızlıca tokat attığında arkaya doğru savruldum. "Ah..." dedi tekrardan "Ne kadar üzüldüm bilemezsin, yüzüne yanlışlıkla elim çarpmış." dedi dudağını bükerek. Dudağımdan akan kanı yavaşça sildiğimde tekrardan doğruldum. O da yanımdan ayrılıp annem ve babamın yanına gittiğinde, annem bana içi acırmış gibi bakıyordu. Şuan ağlamasa da gözlerinin şişliği önceden ağladığının göstergesiydi. Arabaya doğru ilerlediğinde "Cesur kız..." dedi. "Bir dahaki görüşmemize daha cesur olursan memnun olurum, boş hayallere karnımız tok." dedi ve göz kırparak bulunduğumuz yerden ayrıldı. Ve sadece biz kalmıştık. Gene 3 kişiydik annem, babam ve ben. Yavaşça onlara doğru ilerlediğimde ilk önce annemin yanına gittim. Ona sıkıca sarıldığımda ağzına bağladıkları küçük bezi çıkardığımda ona tekrardan içten bir tebessümle sarıldım. "Kızım..." dedi annem saçımı okşarken, 10 seneden sonra ilk defa tekrardan sesini duyuyordum. Arkamı dönüp babama baktığımda çoktan ağzını ve ellerini çözmüştü. Babama doğru ilerlediğimde elini kaldırarak durmam gerektiğini söyledi. "Sana söylediğim onca şeyden sonra..." dedi ve sıkıntılı bir nefes aldı. Söylediği şey benim savcı olmamla birlikte o sözleşmeyi imzalamamdı. Lafını söyledikten sonra sessizce yere oturdu. Annem ile birlikte biz de babamın yanına oturduğumuzda ortama sadece sessizlik hâkim oldu. Babam haklıydı, annem ise her zamanki gibi sessiz...

*Bütün sessizliği bozacak olan şey, küçük bir anahtarın sesi olacaktı...



RauntWhere stories live. Discover now