9. BÖLÜM "BARUG 2"

441 60 48
                                    








Herkese merhabalar...

Uzun, oldukça uzun bir aradan sonra herkese iyi akşamlar...

Keyifli okumalar diliyorum...






                                  "9. BÖLÜM"

                                 "BARUG 2"


Her insanın yalnız olduğu bir kendi vardır. Aslında yalnız olmak, kalmak istemediği ama yalnız kalamaya bırakılan an yazılır kaderine. Yalnız kalmış insan anlar, yalnız olmaya bırakılan insanın içindeki o ıssız sokağın bıraktığı korkuyu.

Adının arkasına eklenen ismin bile seni yalnız olmaya sürüklediği an olur. Taşıdığın kandan çok, akıttığın kana kör olan.

İçimde yalnız bırakmanın ihaneti, kucağımda topladığım elimde yalnız bırakamadığımı kendime tekrar etmeme sebep demir parçasının keskinliği... İçimdeki huzursuzluk parmaklarım arsasından hayali bir soğukluğu döküyordu sanki kucağıma. O kadar soğuk, o kadar gerçek.

Yalnız bırakmadım.

Bırakmam.

Saçlarımdan dökülen yoğun şampuan kokusu burnuma dolarken arabanın iç ısısını benim için yükselttiğini biliyordum. Kaç gündür sırf Alpar abi söylediği için yanımdan ayrılmayan, küçük de olsa bir ricamı kırmadan gerçekleştiren bu adama da vardı artık bir minnettim.  Ne kadar görevi olmasa da buradaydı, belki de benden çok beni düşünüyordu. Görevden çok bir emanete bakar gibi dikkatli bir o kadar da özenliydi.

Minnettim özenindendi.

Bakışlarım arabanın ön camından dışarıya taştığında fark ettim, ne kadar yabancı olduğumu. Tanımadığım yolları eziyordum, tanımadığım yolların taşları sıkışıyordu ayakkabımın dişleri arasına. O taşları taşıyordum bir adamın ayak uçlarına, benden çok tanıdığı taşları bir yabancı olarak taşımanın utancı kirpiklerimden salınırken ne yapabilirdim bilmiyordum.

Yiğit'in aldığı sessiz soluk ciğerlerini terk ederken ben kirpiklerimden salınan sayısız utancı seyretmeye devam ettim.

"Evde kalıp biraz da olsa dinlenmeliydin." Mırıltımdan dökülen o temenni arabanın boğuk sesine karıştığında, Yiğit'in dikkatinin bir yol gibi ikiye ayrılışına şahittim, bir yolu çevresindeki hareketlere odaklıyken diğeri bana ama daha çok da benim söylediğime odaklanmıştı. "Kaç gündür benim yüzümden soğuk bir koridor köşesinde bekliyorsun, babamın ne zaman geleceğini bilmiyoruz." Gözlerim bir sokak köşesinden dönen altı ya da yedi yaşlarındaki çocuğun sırtında gezindi. Babamın ne zaman geleceği hiçbir zaman belli değildi, olmamıştı. Belki de bir gün hiç o attığı sert, bastığı zaman gücü hissettiren adımları olmayacaktı. Düşüncesi göğsüme mızraktan sert bir demir sapladı. O kurşun o'ndan önce beni yarıp geçmiş gibi hissettim. Korku rüzgârda esen bir kuş yuvası gibi titredi. Bazı zamanlar çırılçıplak koca bir okyanusa bırakılmışım gibi hissettiriyordu. Her attığım kulaç kaybedişime ulaşmam içinmiş gibi ayak bileğime sarılan bir yosun parçası bitmişliğime çeker gibiydi. "Alpar abinin bile seni böyle bir zorunluluğa bırakmış olması hiç doğru değildi ama sen yine buradasın.  İtiraz da etmedin hiç. Ama artık senin de kendi hayatına dönmen gerekmez mi?"

"Komutanımın her söylediği bir emirdir." Yiğit'in bakışları dikiz aynasından arkasını kontrol ederken sakince konuştu. Gözlerindeki yorgunluk oradaydı, parmaklarımı uzatsam tozu elime dökülecek dokunsam; elim o yorgunlukta kaybolabilecek kadar yoğun bir o kadar da gerçekti. "Ayrım yapmam."

VURGUN İZ'İWhere stories live. Discover now