118- Enkazdan Doğan İntikam

1.4K 91 6
                                    

Kıyamete 33 Gün Kala

Bir gün son olursam sonumun başlangıç olabileceğini düşünmek istedim. Kendi kendine içindeki karları döndüren kar küresine umutla baktım. Kar küresinin içinde uçuşan beyaz kar tanelerinin bir anda kırmızıya dönmesiyle umutlarım söküldü. Sonumun başlangıca dönüşeceğine ihtimal vermedim.

Yutkunarak elimdeki küreyi aldığım yere bırakıp avuçlarımı birbirine sürttüm. Bu evdeki insanların normal olmadığını zaten biliyordum ama eşyalar da normal değildi. Bedir'in kıyafetlerimizi yerleştirdiği dolabın önüne geçip kapılarını açtım. Koyu gri, diz altı bir elbise çıkarıp aynanın karşısına geçtim. Elbiseyi üzerime tuttuğumda daha elbiseyi giymeden kendimi çok çirkin hissettim. Kıyafeti yatağın üzerine bırakıp bir başka kıyafet seçtim. Kırmızı, kısa bol elbiseyi üzerime tutup aynadaki halime yüzümü ekşittim. Sürekli kırmızı elbise giymekten gına gelmişti. Birkaç kıyafet daha seçip hepsini öylece yatağın üzerine serip bıkkınlıkla yatağa oturdum. Gülmeye başladım. Komiktim, değil mi? Ölüm yuvasının içinde sabah sabah ne giyeceğim konusunda kararsız kalmıştım.

Bedir, banyodan çıktığında hoş parfüm kokusu anında odaya yayıldı. Gözlerimiz buluştuğunda hâlâ gülüyordum. Tek kaşı havalanırken yanıma yaklaştı, yatağın üzerine serdiğim kıyafetlere baktı. "Ne o Minikşe? Elbiselerin sana olmuyor mu?" Üzerinde bisiklet yaka krem renkli bir kazak, altında ise koyu gri kot pantolon vardı. Simsiyah saçlarıyla taranmış şekilde karşımda tüm canlılığıyla dururken yatağın üzerine serdiğim kıyafetlere bir kez daha burun kıvırdım. "Anlaşılan güne keyifsiz başlamışız," diye mırıldandı. Dolaba doğru yürüdü. "Bakalım, kendin için neler getirmişsin," dediğinde onu kısık gözlerle izliyordum. "Evdeki kıyafetlerinin çoğu vücuduna küçüldü Şehnaz. Keşke otel odasındaki kıyafetlerini alsaydın," dedi ve kendi rafından birkaç kıyafeti çıkardı. Bunlar oteldeki giysilerden birkaçıydı. Kendi eşyalarıyla birlikte getirmişti. Aralarından kot bahçıvanı alıp benim rafımdan bir tane de siyah badi kaptı. "Al, bir tanem. İçinde rahat olacağına eminim."

"Bedir buradan gitmemiz gerek." Giysileri kucağıma bırakıp pencereye doğru ilerledi. Kar yeniden yağmaya başlamıştı. Bir elini pervaza bir elini beline yerleştirip dışarıyı izledi. Kucağımdaki giysileri de yatağa bırakıp yanına geçtim. Camdan dışarı baktığımda gündüz gözüyle etrafı daha iyi görebildim. Çok büyüktü. Ufak ufak mekanlar, başka büyük evler... İleride geniş, çitlerle örülmüş başka bir alan. Bir kısımda odun kesen Sinanlar... Odun taşıyan Sinanlar... Bu soğukta tavukları dışarı çıkaran bir başka Sinan. Birkaç atı aynı anda gezdiren daha ayrı bir Sinan. "Sizin çiftliğin bir başka benzerini kurmuş resmen." Sinanlardan birkaçı kar topu savaşı oynuyordu. Bir tane Sinan ise yağan kar tanelerinin altında öylece durmuş, başını gökyüzüne kaldırmıştı. Hiçbiri köle gibi görünmüyordu.

"Sizin çiftliğiniz? Orası bizim çiftliğimiz Şehnaz." Laflarımın arasında yine takılacak bir şey bulmuştu. Bakışları çitlerle örülmüş alandaydı.

"Bu insanlar köle gibi görünmüyor. Hepsi kendi istekleriyle burada gibi. Bir şekilde zamanlarını doldurabiliyorlar, eğlenebiliyorlar." Bir şey söylemesini bekledim. Kara incileri daha da kısıldı. "Bu kadar kişiyi nasıl kendine bağlıyor? Ayrıca birbirine benzeyen bu kadar adamı nasıl bulabiliyor? Daha da önemlisi bu kadının bu adamlarla amacı ne?"

"Haydi. Üzerini giyin, kahvaltıya inelim." Pencerenin önünden ayrılıp yeniden banyoya girdi. Fazlasıyla emindim. Aklında bir şeyler vardı yoksa bu kadar rahat olamazdı. Aşağı inerken yumuşak kotun içinde oldukça rahattım. Gözlerimi Bedir'e çevirdim. Gülen gözlerle karnıma baktığını görünce yanaklarım ısındı. "Epey büyüdü. Acaba içinden nasıl bir şey çıkacak?" Bir anda çocuksuluğuna bürünmüştü.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin