37 - Aşk ve Roza

486 26 9
                                    

Selam Cennet Hırsızları...
Selam isyankar Alexander fanları...

Kitabı yazamıyorum. :(
Daha doğrusu odaklanamıyorum. Aranızda beni tanıyanlar biliyor, başımdan sıkıntı eksik olmadı bu sene. Siz kader deyin ben de Satürn etkisi.

Final vereceğim kitaba... Biraz ara vermeye ihtiyacım var. Öpüyorum hepinizi;

Roza, Arel, Cortes yasası ve Alexander... 

Daha kaç parçaya bölünmeliydi? Daha ne kadar sınanmalıydı bu ruhu? Büyüyememişti belli ki. Büyüseydi bu kadar sınanmanın da bir sonu olurdu. Dalgınca çıktığı otelin önünde elindeki haritaya eğdi başını Lena. Kırmızı ve mavi nokta arasında gidip geliyordu gözleri. Kendi kardeşini boktan bir sebeple öldüren adama inanmalı mıydı?

Neydi bu? Habil ile Kabil'in başlattığı kavgayı mı devam ettiriyordu bunlar? Başını geriye çevirdiği sırada Carlos'un elindeki haritaya uzandığını fark etmiş, elini geriye çekmişti. Ancak Carlos çoktan haritayı tuttuğu için harita ortadan ikiye yırtıldı.  "Ben kurtarırım Roza'yı! Onun sana ihtiyacı yok!"   Neden nefretle dolu olduğunu dahi anlamadığı adamın sırtını döndüğü gibi gitmesine aldırış etmedi. 

Hayır, öfkelenmedi bile. Bu, Tanrı'dan gelen bir işaret olmalıydı ki elinde mavi alan kalmıştı. Burada vaktini harcamaya son verip yolun kenarında durdurduğu ilk taksiye söyledi adresi. Kız kardeşini bulacak, bu saçmalığa son verecekti. Cortesler'in Kabil soyundan geldiğine emindi. Aksi halde hangi saçmalık insana kardeşini öldürtebilirdi? İnsan neden kardeşini öldürürdü? 

O an aklına Felipe'nin annesi hakkında söyledikleri gelmişti. Alexander ile bağlantısını hala kuramamış olsa da annesinin ikizi olup olmadığını ve bu saçmalığa uyup uymadığını sorguladı kendince. Tanımıyordu annesini. Onun hakkında bildiği birkaç şeyden biri doğumda ölmesiydi. Diğer konuları düşünmek istemediği için ortaya koymasına gerek yoktu. Ama Alexander ile bağlantısı ne olabilirdi? 

Dakikalar neredeyse saate yuvarlandığı sırada araba durunca hızla indi. Cebinde parası yoktu ve adamın arkasından inerek öfkeyle bağırması üzerine bileğindeki elmas mücevheri çıkarıp avucuna tutuşturdu.  "Burada bekle beni!"

Üzerindeki elbisesi ve topuklu ayakkabısının el verdiği kadarıyla koşarken lanet etmişti. Ayakkabıları bir köşeye fırlatıp eteklerini baldırlarına kadar topladı. Yerde ayaklarına batan çakıl taşları biraz bile umurunda değildi. Canını sökeceklermiş gibi hissediyordu Lena. Bir dakika geç kalırsa bir daha asla eskisi gibi olamazdı.

Bir dakika...

Terkedilmiş yerde bir sağa bir sola koşarken kapısının kenarında mavi daire olan büyük bir yerin önünde nefes nefese durakladı. Bulmuş muydu?

Telaşlı hareketlerle kapıyı iteleyip içeri girdiğinde dışkı ve küf kokusu burnunu yakmıştı. Ayağının yapış yapış bir şeye bastığını hissederek yere süzdü. Koyu renkli, zift gibi bir sıvı kaplıydı ve karanlık yüzünden etrafını net göremiyordu. "Roza?" dedi korkudan titreyen sesiyle. Açıkçası elleri bile titriyor, yürüdükçe adımları da birbirine karışıyordu.  "Roza?" Yeniden bağırdı bir ses duyabilmek için. Ancak en ufak bir ses yoktu. Bu yüzden içeri adımlamaya devam etti. Geçtiği küçük kapıdan azıcık da olsa içeri sızan ışık yetersiz kalıyordu bu koca yeri aydınlatmaya. Kendisini neyin beklediğini bilmeden yürümeye devam etti.  Karanlıkta, hatta öyleki bir adım ötesinde ne olduğunu bile göremeden ilerliyordu.

Kafayı güzel yemişti.

Bir elini öne doğru uzatarak ilerken karanlığın hafiften dağıldığını fark etmişti. Önce karanlığa alıştığını sanmıştı. Ancak ilerideki duvarın arkasında aşağıya inen bir merdivenin olduğunu anlaması uzun sürmedi. Merdivenin başına ilerlediğinde alt kattaki loş ışığı daha net görmüştü. Dikkatli bir şekilde aşağıya indiğinde nefesini tuttu. 

Cennet Hırsızı DÜZENLENiYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin