2. Bölüm🌹

2K 117 31
                                    

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz. İyi okumalar!

Bir doğuş gerçekleşmiş, dünyaya bir bebek gözünü açmıştı. Her canlı doğan bebek gibi ben de gözyaşımı dökmüştüm. Hatta denilene göre öyle çok ağlamışım ki bir an hiç susmayacağımı düşünmüşler. Annemin ölümünü hissettiğimi anlamışlar. Nefesi kesilmiş annemin göğsüne koymuşlar beni. İşte o vakit bütün ağlayışlarım, yakarışla olan hıçkırıklarım susmuş. İlk ve son kez o an annemin kucağında olabilmiştim. Ben gülümsemişim, annemin gözünden ise tuttuğu gözyaşları akmış. Ben doğmuşum, o ölmüş. Öyle işte... Öyle bir andı bizimkisi.

Orada oraya koşuşturmalar sürmüş, evin çalışanları sofrayı hazırlamıştı. Normalde ben de onlara yardım etmeme rağmen annem göze çarpmamam için sofra kurulana kadar beni odamda zorla tutmuştu. Onun nezdinde ben, sorunun ta kendisiydim. Ölüm getiren, ölüme götüren. Bana dokunanın canı yanar, ölümle burun buruna gelirdi. Hiç kimse benimle konuşmamalı, beni sevmemeliydi. İşin kötü yanı ben de artık böyle düşünüyordum. Bana dokunana zehrimi akıtıyordum bir yılan gibi. Ve Aisha annemin gözünde kafası ezilmesi gereken biri hâline dönüşmüştüm. Bunu yapamıyordu ama sürekli hapsediyordu beni. Olsun dedim, olsun buna da dayanırsın Rozalin. Sen doğduğun gün annenin ölümü olmuşsun bu çektiğin neydi ki?

"Bu hep böyle mi olacak Rozalin? Seni Rapunzel misali böyle kuleye mi hapsedecek? Sırada prensin seni bulması mı var? Sana da yazık be güzelim." Bana içlenerek bakan kuzenim Cansu'ya döndüm. Herkesin gözünde acınası durduğumu biliyordum. Sorun ben değildim; sorun, bana yaşatılan şeylerdi. Dur diyemediğim için de durdurulan hep ben oluyordum. Böyle gelmişti, böyle de gidecekti her şey.

"Sorun yok, bunu ben de istiyorum. Annem benim iyiliğimi düşünüyor, yoksa böyle olsun ister mi hiç? Dışarısı benim için daha güvensiz, sen de biliyorsun Cansu'm." Bu kendimi de herkesi de ikna ettiğim klasik cümlelerimdendi. "Canımın içi bari beni kandırma. Seni sevgiyle büyüttü bu doğru ama artık ilk gün seni hevesle kucağına alan o kadın değil Aisha teyze. Bir suçlu arıyordu bu da sen oldun, kabul etme bu olanları. Bağır, çağır, duyur kendini Roza." Dolmuş gözlerimi kaçırdım. Haklı olan bir insana nereye kadar yanlış düşünüyorsun diyebilirdim ki? Beni büyüten kadının, annem bildiğim kadının artık beni evladı görmediğini kabul etmek öyle zordu ki.

"O bana kulaklarını kapatalı çok oluyor, duymaz gayrı." diye kafam eğikken mırıldandım. Gönlünde bana bir zerrecik vicdan, merhamet, sevgi kalmamıştı. Ben bağırmasına bağırırdım da, bu neyi değiştirirdi ki? O bana karşı annelik hislerini terk etmişti, ben ikinci defa öksüz kalmıştım.

"Güzelim, canım Roza'm." İnce elini saçlarıma uzatıp okşadı. "Sen çok güçlüsün, bu günler de geride kalacak." Hep böyle denmez miydi? Acı hep geride kalacak derlerdi ama geride kalacağı güne kadar çektiklerimiz ne olacaktı?

...

Çalışan kızlardan birinin çağırmasıyla masanın hazır olduğunu öğrenmiştik. Odada tıkılma anımız da bu sayede son bulmuştu. Sakin adımlarla masada yerini almış insanların yanına ulaştık. Ufak bir tebessümün ardından Cansu ile yan yana kurulduk. Tam karşımda Mirza, yanında da kuzeni Samet vardı.

"Afiyet olsun, başlayın lütfen." Evin büyüğü ve aynı zamanda ev sahibi olan babamın konuşmasıyla yemeğe başlamıştık. Normalde sofrada konuşmayı pek seven bir insan olmamasına rağmen bugün konuşacağını ve hatta susmayacağını tahmin edebiliyordum. Misafirlerine karşı her zaman çok ilgili birisiydi. Özellikle memleketinden bu kadar uzak kalmışken misafirleri memleketinden biriyse daha bir keyifli oluyordu.

"Hemen dönecek misiniz?" diye kaşığını tabağın kenarına bırakarak sormuştu. "Eğer ki anlaşmaya varırsak çok da kalmayız diye düşünüyoruz." Duyduğum üzere Samet aşçıydı ve ailenin restoran zincirine destek çıkanlardan biri oydu. Buraya da babamın baharatları için gelen esasen oydu. Mirza ise avukattı. Onun gibi birine öyle ağır, öyle güzel yakışıyordu ki başka bir mesleği duyduğumdan beridir düşünemiyordum.

Seher VaktiWhere stories live. Discover now