5. Bölüm 🌹

1.2K 73 31
                                    

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz. İyi okumalar!

Renklerin özgürlüğü, Hint inancına göre Tanrı'nın Şeytan'ı yendiği o festival vakti gelip çatmıştı. Öncesinde çoktan hazırlığımızı yapmıştık bile. Nemlendirici kremi ona bir seher vaktinde eline tutuşturmuş ve renklerin kolay çıkması için sürmesi gerektiğinden bahsetmiştim. O günün devamında ateşlerin yakıldığı alana gitmiştik. Kalabalık bir ortam vardı. İnsan izdihamıydı sanki. Ateşler yakılması için önceden tahtalar alana taşınmıştı her sene olduğu gibi. Ardından da Holi Festivalinden bir gün evvel ateş yakılmıştı. Bu ateşin yakılması Holi Festivalinin başlama amacıydı. Ateşin üstünden atlardı herkes. Tabii Mirza buna eşlik etmese de herkes yerine getirmişti.

O ateşin eğlencesi devam ederken yemek serüveni başlamıştı. Kalabalıkta yapılan güzel yemekler dağıtılır ve yenilirdi. Hepimizi ortak paydada toplayan bir andı. Tıpkı Ramazan ve Kurban Bayramı'nda olduğu gibi burada da bu festivallerle bir birleşim olurdu. Hiç tanımadığın, görmediğin insanlarla eğlenirdin, onlarla birlikte yemekler yerdin. Sanki kırk yıllık ahbaba evrilirdik o sırada.

Samet aşçı olduğundan hemen kusurları dile getirmeye başlamış ve Cansu'dan azarı yemişti. Aslında üçü de pek bizim yemeklerimizi sevmemişlerdi ama bu bende rahatsızlık uyandırmamıştı. Çünkü bizim evde de genelde Türk yemekleri yenildiğinden sevmediğim Hint yemekleri vardı. Yemek kültürleri ve yeme biçimlerinden pek memnun görünmüyorlardı. Bu sadece beni güldürmüştü. Özellikle Samet'in eline aldığı yemeği zorla Mirza'ya yedirmeye çalışması beni büyük kahkahalara sürüklemişti. Böyle içten ve yoğun kahkaha attığım vakitler bile ne çok geride kalmıştı.

Sonrasında aşçı kadınlardan birine daha iyi yapabilmesi için bir şeyler anlatırken kepçeyi kafasına yemişti. Ortak bir dilde buluşamadıkları için ve bir de sürekli o sıcakta kadını darladığı için hak vermedim desem yalan olurdu. Bu darbeden sonra daha da inatçı birine dönüşmüştü. Mirza onu bir kedi yavrusu gibi ensesinden tutup uzaklaştırdığı ana kadar konuşup durmuştu. Kafadan çatlaktı kesinlikle!

Tabii bunun bir başka sebebini daha fark edebilmiştim. Cansu'nun onun bu hâllerine güldüğünü görünce iyice abartmıştı bir yerden sonra. Ne zaman Cansu'nun gülüşü durulsa hemen bir şey daha yapıp güldürüyordu. Kuzenimi böyle gülerken ve sevgi dolu görmek içimi sıcacık etmişti. Onun mutlu olması kendim mutlu olmuşum gibi hissettiriyordu. Hatta az bile kalıyordu, daha da mutlu oluyordum. O benim önceliklerimden biriydi her zaman.

Yalnızlığımın içinde kavrulurken sırf daha da dibe çakılmayayım diye her defasında Diyarbakır'dan çıkıp geliyordu. Bazen ses tonumdan, bazen de sessizliğimden anlıyordu sorunu. Beni, en az benim kadar iyi tanıyordu artık. Ona büyük bir gönül bağım ve borcum vardı.

Bütün o yorgunluğa rağmen işte şimdi asıl eğlence başlıyordu. Renklerin havada uçuşacağı, kahkahaların kesilmeyeceği bir gündeydik. Annem azar çekmek ya da sertçe uyarmak için pusuya yatsa da Mirza hissetmiş gibi buna izin vermemişti. Onun yanından, artık gitmemiz gerek, diyerek çekip çıkarmıştı beni. Ona öyle minnettardım ki bunu sözlerle ona ifade bile edemezdim.

Heyecanla önden önden yürüyordum. Neredeyse sekerek oradan oraya koşturacaktım ama zor tutuyordum kendimi. Bazen bilinçsizce kıkırdadığım oluyordu bu yüzden utanarak onlara döndüğümde Mirza'nın gülümseyen yüzüyle karşı karşıya geliyordum. Kendimi bir an olsun onun yanında huzursuz hissedemiyordum. Huzurlu ve güvenli bir limandı sanki.

Masalara yerleştirilmiş rengârenk toprak boyaların önünde hevesle durdum. "Holi Festivali yeniden doğuş demektir, bugün de bizim yeniden doğuşumuz olsun." diye gülümseyerek onlara doğru konuşmuştuk. Galiba bunu öyle içten dilemiştim ki bugün gerçekten de yeniden doğuşumuz olacaktı...

Seher VaktiWhere stories live. Discover now