07

42 6 20
                                    

Baş Alfa'yı ve kucağındaki fazlalığı fark eder etmez Ester'ın suratına, önce endişeli bir ifade yerleşti. Ardından Nigel'ın Aiden'ı sahiplenmiş tutuşunu görünce ise, endişe yerini eğlenceye bıraktı.

"Sakın!", dedi Nigel. Ama sinirli değildi. Hiç değildi. Aksine kucağındaki beden ona daha da sokulunca, sırıtmaya başlamıştı.

Ester kollarını göğsünde bağlayıp Aiden'ın kaldığı odanın girişinde kapıya dayanmışken neredeyse gülüyordu.

Nigel, Aiden'ı yatağa yatırırken özenliydi. Ayakkabılarını çıkardı, yorganı etrafına iyice sardı. Ester'e bakmadan, "Bir de battaniyeye ihtiyacı olur mu?" dedi.

Bunun üzerine Ester daha fazla dayanamayarak kahkahayı koy verdi.

Nigel ona bakarken sinirli gözükmek istese de hala sırıtıyordu.

"Ne?", dedi omuzlarını silkerek, "O çok güzel. Siktiğimin dünyasında var olan en güzel şeylerden biri!"

Eh, Ester bu çıkarıma katılmıyor değildi. Sadece...

Bakışları Aiden'a kayarken gülüşü buruklaştı:

"Ona inanıyorum ve Xander'in ölümünün kaza olduğuna neredeyse eminim. Neredeyse diyorum çünkü hala nasıl oldu da bir insanla başına böyle bir bela açabildi aklım almıyor. Bana kalırsa o işte bir iş var. Xander akıllı çocuktu."

Nigel'ın kaşları çatıldı:

"Birinin onu zaten yaraladığını ya da en azından, Aiden'ın olduğu yöne, neredeyse ölüyken fırlatıldığını falan mı düşünüyorsun?"

"Bilmiyorum. Ama Aiden'a yazık olacakmış gibi geliyor."

"Olacak.", dedi Nigel ve uzanıp pantolonunu Ester'in elinden aldı, giydi.

"Cidden başka bir yol bulamaz mısın? Onu hayatta tutacak bir yol?"

Nigel da bunu dilerdi.

İç çekip başını olumsuz manada salladı.

Ama tüm kalbi bencil bir istekle yanıyordu. Keşke Aiden bir kurt olsaydı... Belki o zaman, hem onun hayatını kurtaracak bir karar verebilir, hem de onu yanında tutabilirdi.

Aklına düşen fikir irkilmesine sebep oldu.

Her zaman kendisi için hazır bekleyen odasına ilerlerken fikir aklına daha beter yuva etti.

Zordu. İmkansızdı. Ölebilirdi.

Ama zaten her halükarda ölecekti. Böylelikle ufak bir ihtimal de olsa yaşama şansı vardı.

Hem belki bir gün Nigel'ı bu kararı için affedebilirdi.

Sabahtan beri kaçındığı sigara paketini komodinin üzerinde gördü.

Önce balkona çıkıp bir tane yakmayı düşündü. Sonra vaz geçti. 

Aklı, Aiden'daydı.

                                                                          Ω

Ertesi günü tam bir esir hayatı içinde geçirdi Aiden. Odasından dışarı adım atmak şöyle dursun, Ester bir hal hatır sormak için bile uğramamıştı.

Tamam, belki birazcık abartıyordu. Sonuçta üç öğün yemeği, sıcak ve bol porsiyonlarla odasına getirilmişti. Ayrıca kaldığı oda her zamanki odasıydı ve kitapları ile çizim aletleri hemen yamacındaydı. 

Yine de özgür değildi işte! Tüm bu ayrıcalıklara rağmen, o hala hakkındaki hükmü bekleyen bir mahkumdu.

Eli boynuna gitti. Kolyesini özlüyordu.

Durumunun gerekliliğini anlıyordu aslında Aiden. Sürünün ileri gelenleri, gözlerinde bir katil olan suçlunun etrafta öylece gezindiğini görmekten hoşlanmazdı elbet!

Bu kadar anlayış ve sağduyu fazlaydı!

Öte yandan dün gece nasıl geri geldiğine dair pek bir şey hatırlamıyordu. Sadece hayal meyal duyduğu ve güzelliğine edilen bir iltifatın hayaleti vardı kulaklarında.

Düşünce boynunu ala boyadı. Sesi hatırlar hatırlamaz o lakayt herifin kendisine asılmış olduğu gerçeğine daha da sinirlendi. Onu ormanda bulup da malikaneye kadar taşıyan o ise, daha da sinirlenecekti! 

Bir de belki daha da kızarırdı.

Ester lütfedip de kendisine en azından bir görünse soracaktı da...

Neyse ki gecenin ilerleyen saatlerinde, Aiden yatmaya hazırlanırken geldi Ester.

Kısa bir sohbet ettiler.

Alfalarının erken gelişine rağmen karar yarın akşam açıklanacaktı. Bu iyiydi. En azından Ester öyle düşünüyordu.

Kadın onu kısaca bilgilendirdikten sonra kendi de açıklama bekler bir ifade takındı.

Ardından konuştu:

"Dün ne yapmaya çalışıyordun Aiden? Kaçamayacağını biliyordun?"

Aiden omuz silkti.

Kadın bakışlarını sertleştirip ısrarla yüzüne bakmaya devam edince: "Bir önemi yoktu. Sen zaten öleceğimden eminsin. Ha iki gün önce, ha iki gün sonra diye düşündüm ve bir karar verdim. Bir başkasının kararını beklemektense kendi hükmümü vereyim dedim.", dedi.

"Aiden!", diye çıkıştı kadın.

"Yüzüme bak ve bana çok saçma ve yersiz bir karar verdiğimi söyle!"

Kadın gerçekten de yaptı. Aiden'ın yüzüne baktı, ağzını açtı. Ama bir şey diyemeden geri kapattı.

Konunun tatsızlığı havayı soğuturken Ester, aklına gelen şeyle güldü.

"Eh, Alfa'nın çıplak göğsünde bir kedi yavrusu gibi kıvrılmış yatıyorken ölmediğine sevinmiş olmalısın.", dedi muzır bir ifadeyle.

Niyeti havayı yumuşatmaktı.

Aiden meraklarından birini gidermişti ve şu an tek istediği yerin yarılmasıydı. N'olurdu sanki tam şu an, şu yer magmaya kadar delinseydi ve Aiden balıklama bir dalış yapsaydı!

Parmak uçlarına kadar kırmızıya özel bir renk paletine dönmüştü.

"Olmadığını söyle! Lütfen!"

Ester umduğundan daha çok eğleniyordu. Nigel ve Aiden, yıllardır olmadığı kadar eğlendirmişlerdi kadını.

İyi geceler dileyip kapıdan çıkmadan önce Aiden: "Gitmeden bana bir urgan falan veremez misin?", dedi.

Ester'in gözleri kocaman açıldı ve inanamayan bir bakış attı.

"Şakaydı!", diye atıldı Aiden. "Sadece şakaydı. Utancımdan ölebilirim derler ya hani, onun gibi işte!"

Ester onu ölçtü.

"Gerçekten!", dedi Aiden sızlanarak.

Nihayet ikna olan kadın dışarı çıktı.

Aiden ise kaderine razı bir şekilde yatağına çöktü. Bu gece uyku ona haramdı.

RENAISSANCETempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang