YAĞMUR

38 10 14
                                    

Sobayı yaktıktan sonra mutfak tezgahından evin arkasında kalan kış bahçeme açılan kapıya doğru ilerledim. 

Dünyada yaşayan 7.800 milyar insanın gidişinden sonra hemen hemen her malzeme, materyalde yeterince stok kalmıştı. Stokları tüketip de gittikleri tek şey gıdaydı. Bir ev yapmak için, arabana benzin alman için, ya da her hangi bir malzeme için çalışmana gerek yoktu ama aç karnını doyurman için tarım veya hayvancılık ile uğraşman gerekiyordu. Melanie evinin arkasında yaptığı kış bahçesi ile tarımla ilgilenmeyi seçmişti. Nadir karşılaştığı hayvanları yemek için katletmek yerine onlarla dost olmayı tercih ediyordu.

Çatıdaki güneş panelleri ile sağladığım elektrik ile, bitkilerim için uygun sıcaklık veren ısıtıcıları  devreye sokmak için kapının hemen yanındaki fişi prize taktım. Kapıyı açtığımda karşımda kendi ellerimle yaptığım raf raf sıralanmış bitkilerimin büyüdüğünü görmek içimde tarif edilemez bir mutluluk yarattı. Uzun zaman öncesinde, yaş almanın gerçekten var olduğu bir dönemde, bitki ile uğraşmayı sevmezdim. Ölümsüzlük o kadar gerçek ve tükenmezdi ki ne saatin ne günün ne de yılların önemi kalıyordu. Zamanın hiçsizleştiği dönemlerde her şeyi denedim. Her hobiyi tattım ve en zevklisi toprakla ilgilenmekti. İnsana hiç bıkmayacağı bir haz verdiği kesindi. Ekiyorsun, biçiyorsun ve tüm emeğinle sana meyve verdiğinde o güzel tatları midende hissediyorsun, tarifi zor bir şey bu!

Kış bahçemden topladığım bir salata, iki domates ve biberle birlikte iki kişilik masama oturdum. Bir yandan kahvaltımı yaparken bir yandan minik mütevazi evime göz gezdiriyordum. Ahşaptan yapılmış olduğu için içeriye kahve tonları hakimdi. Tam karşımdaki duvarın önünde duran bir adet yumaşacık minderleri olan, üzerinde uzandığında saatlerce belin ağrımadan kitap okuma zevki veren üçlü koltuğum vardı. Yanında ki duvarda camın önündeki sehpanın yanında iki adet tekli koltuklar sarı renkleri ile odaya enerjik bir hava katıyordu. 

Birden gözlerim karşımda ki boş sandalyeye takıldığında içimden ürperti geçti. Joseph dünyadan ayrıldıktan sonra, özellikle de mekiğe binerken gülüştüğü kız ile birlikte, aklımda onla ilgili kalan son anımın bu olmasına lanet ettim. Kafamı toparlamak için dostum pikabımla günlerce gittim. Şimdilerde en yakın arkadaşım kendisi. Arada bir egzoz dumanını tekleterek veriyor, ben artık yaşlandım dese de bugüne kadar beni hiç yarı yolda bırakmadı. 

Bir kaç gün araba sürdükten sonra ne kadar uzaklaştığımı fark etmiştim. Yolda geçen tüm süre boyunca Joseph ile ilgili anılarımı düşünmüş, onları geride bırakıyormuşçasına uzaklaşmıştım. Buzul çağ başladığında kalanlar nispeten daha sıcak olduğu için ekvator ve çevresine yerleşmişti. Ben ise araba ile gidebildiğim kadar kuzeye gelmiştim. Joseph dünyadan çok çok uzağa giderken, ben yabancı olduğum bir hırsla sanki daha uzağa gidebilecekmişim gibi uzaklaşmıştım insanlardan.

İlk bir kaç ay kafa dinlemek iyi gelmişti. Sonra sıkıldım yalnızlıktan. Yine yabancı olduğum bir hırsla 'Başarırım' dedim. 

'Kimseye ihtiyacım yok' 

Etrafta kimsenin olmadığı gerçeğiyle yüzleştim, eğlenceye çevirdim bu durumu bir süre. Bol bol içtim, görmedikleri için kimsenin yargılayamayacağı hareketler sergiledim. Bağırarak şarkı söyledim sokaklarda. Çıplak gezdim -ki böyle bir soğukta denemeyin, tavsiye etmem. Kendimle kavga ettim, kendime aşık oldum. Onlarca yıl sürmüş olsa da en çok da kendimi tanıdım!

'Bir Joseph gitti bir Melanie doğdu' dedim. Bir gün bu tatlı minik kulübemle karşılaştım. Başta yüzüne bakılmayacak haldeydi. Çatılarında büyük oluklar, camlarında sarmaşıklar ile gizli bir hazine olduğunu hissettim. Üstelik gölün kenarındaydı! Evin içerisini gezip, bu iki artı bir evi tamir edip sonrasında da idare etmenin zor olmayacağını düşündüm. Çatısında ki güneş panelini fark ettiğimde kararımı verdim. Buraya yerleşecektim.

BİR ASIR SONRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin