16: önce kendinize yetmeyi öğrenin

7.7K 1.1K 957
                                    

merabalar

(♡)

-han jisung.

tuvaletteydim. olmam gereken yer rehberlikçinin odasıydı ama her zamanki gibi hazır hissetmeyip tuvalete atmıştım kendimi. aynanın karşısında sürekli olarak suratıma su çarpıp saçlarımı karıştırıyordum. söyleyeceğim şeyleri aklımda kurduktan sonra kendime kızıyordum yine. çünkü o odaya girdiğimde hiçbirisini hatırlamayacaktım. hatırlasam bile söylemeyecektim, aklıma gelen şeyleri o an direkt yansıtan birisiydim ne yazık ki.

planlı, programlı birisi olmak için ne kadar çabalarsam çabalayayım her şeyi anlık yaşıyordum. bu sefer böyle olmayacak han jisung, kendine çeki düzen ver ve senden büyük olan insanlarla konuşurken saygını takın. aynen, beynimin içinde sürekli olarak dönen ama asla davranışlarıma aktaramadığım o söz.

farkında olmadan işkenceye uğrattığım dudaklarıma baktım son kez, kanıyorlardı yine. her düşüncemin hayatıma yansıttığı bir sıkıntıydı sanırım bu. yapmayayım diye bilerek ayna karşısına geçsem de elimde olmadan yapıyordum.

musluğu açıp elime biraz su aldım ve ağzıma doğru götürdüm. önceden oluşan yaraların kabuğu kalkmıştı büyük ihtimalle, daha fazla kanıyordu ve canımı yakıyordu çünkü. nefes alıp vermem giderek hızlandığında kravatımı gevşekleştirip beni boğan ilk iki düğmeyi açtım ve pantalonumdan dışarı çıkardım gömleğimi.

ellerim karşımdaki mermerin kenarlarını sıkarken tekrardan süzdüm kendimi. berbat haldeydim ve her seferinde bu hale geliyordum. ne zaman birisine yaşadığım bir sıkıntıyı anlatacak olsam bu durumda buluyordum kendimi. sanki o kişi beni tıpkı annem gibi yargılayacak ve yaşadığım hiçbir şeyin aslında dert olmadığını söyleyecekmiş gibi hissediyordum.

bu okula bir rehberlik öğretmeni gelmemeliydi, çünkü ben yaşanılan sorunların anlatılmaması gerektiğini annemden çok net bir şekilde öğrenmiştim. kimse, bir diğer insanın psikolojik durumuna yardımcı olamazdı. insan kendi sorunlarını kendisi çözmeliydi.

&

"evet, seni dinliyorum."

karşımdaki masasının başına geçmiş, koltuğunda kendini bir o yana bir bu yana sallarken tüm odağını bana vermişti lee minho. beni dinlemek istiyor muydu yoksa ortamdaki sessizliği bozmak için mi kurmuştu bu cümleyi?

"ilk sen," dedim yine ona göre saygısızca konuşurken. beni yavaş bir şekilde süzüyor olmasını görmezden gelerek devam ettim. "uzun hikayeni anlat bakalım."

saniyelik bir gülüşten sonra hareketlerini durdurup ellerini masanın üzerinde birleştirdi. "yani..." diye mırıldandı süzme işlemini bitirip. "bir rehberlikçinin kendi sorunlarından bahsettiği nerede görülmüş?"

güldüm. "anlatacağını söylemiştin ve ben de dinleyecektim seni."

"doğru." dedi gülümseyip. "ama önce sen anlatacaksın."

yapabilirsin jisung, bu zor bir şey değil. başından geçenleri anlat. illa bu da olmak zorunda değil, o an aklından geçenleri dile getirebilirsin. karşındaki kişi belki de odandaki duvarlardan daha anlayışlı birisidir.

"gerek yok, buraya gelmeden önce anlatmaktan vazgeçtim." kahretsin, yine aynı saçmalığı yapıyorum.

"neden?" diye sordu kafasını hafifçe yana yatırıp. tatlı mı olmaya çalışıyordu yoksa başından beri tatlı mıydı?

"bu okuldaki öğrencilerin anlatacak bir derdi yoktur bay lee. buyrun, siz anlatın." dedim sırtımı deri koltuğa yaslarken. kollarımı da 'rahatım' izlenimi vermek için önümde birleştirmiştim.

young & dumb ✓Donde viven las historias. Descúbrelo ahora