11

120 24 16
                                    

"Benim komşu çocuğum kardeşimdi." bölümü

Ruhi, benim kardeşimdi. Benden iki yaş kadar küçüktü. Annemlere ısrarla sormama rağmen hayır evlatlık falan değildi. Onu bir caminin önünde falan bulmamışlardı ya da başka trajik bir şekilde. Hastanede karışma ihtimali de sıfırdı çünkü dediklerine göre doğum yaptığı yer bir klinikti ve o gece sadece bizimkiler vardı.

Bence üvey ama.

Ruhi'nin boyu, son bir yıl içinde yeterince uzun değilmiş gibi biraz daha uzadı. Geçtiğimiz yaz bir sabah onun yanına geçtiğimde kafamı kaldırmadan yüzünü göremediğimi fark etmiştim. Üstelik bir de zayıftı. Yoyo zayıflığı da değildi üstelik, ne sıskaydı ne de balık etliyi geçkin. Tam kıvamında. Yani biz kardeşiz sonuçta, birbirimize benziyoruz renkler olarak ama onun en çok gıcık kaptığım yönü zekâsıydı.

Ruhi, benden iki yaş küçük olmasına rağmen okulu bitirmeye benden daha yakın olabilirdi. Zekâsının ileri olmasından dolayı mı ne (bana hiç doğru düzgün anlatılmamıştı bu ve ben de öyle anlamaya çok hevesli değildim zaten) sınıf atlamıştı. Şimdi şehrin dışında bir Anadolu lisesinde okuyordu, notları çok iyiydi. Karnelerinden bahsetmiyorum bile. Hatta birer tane de onur ve üstün başarı belgesi vardı. (Benim de geçen sene aldığım bir teşekkür belgem mevcut. O kadar yani.) Şimdi de eve gelmişti çünkü zaten derslerinden bile ileride olduğu için devamsızlığını kullanmaktan çekinmiyordu.

"Sizi özledim." dedi Ruhi. Annem onu görüp de endişelenerek bir şey mi olduğunu sorduğunda. Annemin yumuşayan yüzünü ve mutluluktan dolan gözlerini gördüm.

Sarıldılar.

Yalaka.

Sonra da Ruhi'nin en sevdiği yemek çeşidi olan beş çayı masasını hazırladık. Hazır olun şimdi, size gıcık olduğum bir başka özelliğini daha söyleyeceğim. Tahmin ettiniz mi? Etmişsinizdir. Etmediyseniz de canınız sağ olsun, söylerim.

Ruhi, yiyip yiyip kilo almayan o uyuz kesimdendi.

Bu yüzden ikindiye doğru yediğimiz yemekten bir şey kalmayınca annem akşam yemeği telaşına düştü ve odalarımıza yollandık.

Ruhi'yi gördüğüm ilk anda aklımın ucuna bile gelmeyen şey, Eser'le konuşmam sırasında düştü kafama. Ruhi'yi kullanarak cezamı sonlandırabilirdim. Yani daha önceden aklıma gelmeliydi tabii ama zekâmla ilgili bir ön yargı oluşmuştur diye düşünüyorum.

Bu yüzden Eser ders çalışmak için çevrim dışı olduğunda onun odasına gittim ve kapıyı nazikçe çaldım.

İçeriden kalın sesli bir "Gir!" bağırışı geldi.

Ruhi, yatağın dayandığı duvara bacaklarını uzatmıştı ve sırtı yatağa yaslanmış bir şekilde telefonundan oyun oynuyordu. Seslere bakacak olursam bir savaş oyunuydu ve çevrim içi oynuyorsa onu bekleyeceğim anlamına geldiğini düşündüğüm için kapıyı yavaşça kapattım.

"N'apıyormuş benim canım kardeşim?"

Sesimin ve cümlemin yapmacıklığına Ruhi ters oturuşunu değiştirmeden şöyle bir baktı ve "Ne istiyorsun?" dedi, boş boş.

Çalışma masasının sandalyesine oturdum ve direkt konuya girdim.

Bu sefer gerçeklikten ayrılmamam için sesimi bozuk tutmuştum. "Cezalıyım."

Ruhi, oyununa devam ederken "Evet, duydum öyle bir şeyler." diye mırıldandı ağzının içinde.

"Ama bir suçum yoktu!" diye savundum kendimi ve ondan umursamaz bir "Hı-hıı." karşılığı aldım.

Arılar ve ErkeklerWhere stories live. Discover now