𝐬𝐨𝐥𝐝𝐢𝐞𝐫

586 42 68
                                    


Abel Barnaby

Gerçek şu ki, aşkın ömrü var savaşmazsak eğer.

Belki de bu cümle her şeyi açıklıyor. Bunun üstüne destanlar yazmama bile gerek yok. Sadece bir cümle bütün durumu açıklıyor. Eğer ben Tom da vazgeçseydim, savaşmasaydım asla şu anı yaşayamazdım. Asla sevinçle üstümü değiştirip Tom u beklemezdim.

Ben savaşmıştım, ve savaşmaya da devam edeceğim.

''Vay be.'' Dedi Lexi. Bakışlarımı ona çevirdiğimde kapının iç kısmına yaslanmış bana bakıyordu. ''Ciddi ciddi başardın. Çocukla çıkmayı başardın.''

Gülerek saçımı savurdum.

''Ben Abel im canım.'' Dedikten sonra gözlerimi onda gezdirdim. ''Belki de sana da o kadar imkansız değildir.'' Dediğimde ağzını araladı ve yerinde dikleşti. Gözlerini benden kaçırdıktan sonra yeniden dikti gözlerini bana

''O ayıyla alakam bile yok.'' Deyip işaret parmağını savurdu bana. Sırıtarak tek kaşımı kaldırdım.

''Cedric ile ilgili bir şey söylemedim.'' Dediğimde ağzı aralandı, sonra ise dudaklarını birbirine bastırarak hızla arkasını döndü ve odadan uzaklaştı. Arkasından kahkaha attığımda sessiz kaldı. Aynaya baktım yeniden. Açık bıraktığım saçlarım omzumdan aşağıya doğru düşüyordu. Taramamıştım çünkü tarasaydım kabarırdı. Üzerime baktım bu sefer. Beyaz bir tişört kasıklarıma kadar uzanıyor orada da bitiyordu, bol gri pantolunum tişörtümle oldukça uyumluyken giydiğim koyu gri kabanla tamamlanmış hissettim.

Yüzüme yaptığım hafif makyaj tam yüzüme oturmuş hatta oldukça doğal durmuştu. Odadan çıktıktan sonra çevreye bakındım. Lexi, oturduğu koltuğun baş kısmına kafasını yaslamış tavana bakıyordu. Islık çaldım. Kafasını koltuktan çekmeyerek bana doğru çevirdi ve zorla da olsa gülümsedi. Aynı şekilde ıslık çaldı.

''Moraliniz bozuk gibi.'' Dedim, psikolog gibi. Hızla yanımdaki not defterini aldım ve bir şeyler yazıyormuş gibi yaptım. O sırada beni sırıtarak izliyor ve yaptığım hareketleri gözüyle takip ediyordu. Yanına oturduktan sonra bağdaş kurdum. ''Çocukluğunuza inelim.''

Kahkaha attı ve yerinde dikleşti. Bacaklarını benimki gibi bağdaş kurduktan sonra siyah saçlarını bağladı ve gözlerimin içine baktı. Üzgündü, üzgün olduğunu biliyordum çünkü annesiyle konuşmuştu.

Lexi nin babası, nasıl desem tam bir pislikti. Lexi nin annesini defalarca aldatmasına rağmen ayrılmamışlardı. Her gün kavga etmişlerdi, her şeye rağmen dik duran Lexi ise sadece kardeşini korumak istemişti. Belki babaları onlara bir fiske bile vurmamıştı ama Lexi'nin psikolojisini oldukça etkilemişti. Babası yüzünden erkeklere olan güvenini kaybetmişti.

''Annem aradı.'' Dedi, derin bir nefes vererek. ''Babam, aylardır sessizdi. Kardeşim için iyi bir aile ortamı oluşmuştu ama yine aldatmış annemi. Bu sefer ise kardeşimin önünde.''

Yutkundum.

''Annen ne diyor?'' Dememle acıyla güldü.

''Yine affetmiş Abel. Şaşırmadım. Kardeşimi öne sürüyor, onun için dayanıyormuş ama yalan söylüyor. Kardeşimi düşünseydi babamdan ayrılırdı ve ona güzel bir aile ortamı sunardı, o babamdan kopamıyor.'' Dediğinde dolan gözlerini saklamaya çalışıyordu. Bir şey demeden ona yaklaştım ve başını tutup göğsüme bastırdım. Kollarını bedenime sardığında yanağımı, başına yasladım ve saçlarının arasını öptüm.

''Alıştım ben buna ama kardeşim. O daha çok küçük Abel, ben kadar güçlü duramazki.'' Dedi mırıldanarak. Geriye çekildim ve yüzünü avucumun içine aldım.

soldier| Tom H.Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon