𝐬𝐨𝐥𝐝𝐢𝐞𝐫

404 29 58
                                    


Lise Yılları
Tanrısal Bakış Açısı

Herkes gülüyor, koşuyor ve ergenlikleri sonucu çıkan hareketleri uyguluyorlardı.

Abel ise, ellerindeki kitapla hızlıca sınıfına ilerlemeye çalışıyordu. Bu durumu sevmiyordu, yaşıtlarının geleceklerini umursamadan yaptıkları davranışları anlayamıyordu. O da ergendi, annesine veya babasına çatan, sivilceleri alnında toplaşmış, güzelliğinden rahatsız olup kendini sevmeyen ve en önemlisi yıllarının gideceği bir aşka tutuşmuş bir ergendi. Dolabının önüne geldikten sonra elini kilidine götürdü ve şifresini uyguladı, açılan kapının içine dolaştırdığı kitaplarına yüzünü buruşturarak baktıktan sonra derin bir nefes aldı. Bıkmıştı.. Tüm ömrünün bu kitaplarla gideceği gerçeği onu bıktırıyordu.

Ama çalışmalıydı. Hayalleri için, geleceği için, güçlü bir kadın olmak için.. En önemlisi de babasının gururla ona bakacağı bir kız olması için.

Aklına babası gelince dudaklarını kıvırmadan edemedi, dünyanın en iyi babası mıydı bilinmezdi ama Abel'in yarattığı küçücük dünyanın en büyük kahramanıydı babası. Yanında olmasa bile yanındayı, elini tutmasa bile tutardı. Babasının varlığı bile onu bu lisede korumaya yeterdi. En büyük zorbalıkların görüldüğü bu lisede bunca yıl zorbalığa uğramaması bile babasının sayesindeydi..
(yazardan: yoo değildi)

Gözlerini çevrede gezdirdiğinde göz göze geldiği Tom ile yine lanet olası o şey oldu, kalp atışları hızlandı, avucunun içi kaşındı ve terledi. Hızla eliyle gözlüğünü düzelttiğinde bakışlarını Tom'dan çekti ve heyecanla alt dudağını ısırdı. Lise aşkıydı, geçici bir aşk, ilk aşkı değildi ilk aşkı babasıydı ama ikinci aşkıydı.

Gözlerini yeniden Tom'a çevirdiğinde onu yerinde bulamamıştı. Şaşkınlık yüzüne yansımıştı, hızla yüzünü çevrede gezdirdi ve Tom'u aramaya çalıştı. Gözleri her yerde onu ararken onu bulamamak kalbini acıttı.

Flash gibi çocuk, dedi iç sesi.

Abel ise iç sesine göz devirerek sınıfına doğru ilerlemeye başladı. O sırada ise aslında yanında olan ama anında görünmez olmayı başaran Tom'un yanından geçtiğini bile fark etmedi. Duvara yaslanmış Tom'un burnuna çarpan o güzel kokuyla kalbinin hızlanmasını engelleyemedi. Tüm gün boyunca duvar gibi gezmesine rağmen onun kokusu bile yüzüne mutluluk çiçeklerini bile açtırabiliyordu.

Abel'in sınıfına girdiğine emin olduğunda saklandığı duvar kenarından ayrıldı ve üzerini silkeledi. Aklının kenarına kazılı olan Abel'in görüntüsünü unutmamaya çalıştı ve yüzüne yine o duvar ifadesini ekledi. Aslında böyle değildi, mükemmel bir ailesi, mükemmel bir hayatı ve ayriyeten mükemmel bir aşkı vardı ama bunlar gerçekken içinde olduğu durum sahteydi, bu insanlar sahteydi, yanından geçen ve yüzlerini bir daha asla göremeyeceğini bildiği insanlar tamamen sahteydi.

Ve Tom, sahte şeyleri sevmezdi.

''Abel'in babası vatan haini diyorlar?'' Diye bir fısıldaşma geldi kulağına. Duraksadı Tom, bakışlarını sesin geldiği tarafa çevirdi. İki tane erkek karşı karşıya durmuş konuşuyorlardı, lakin simaları asla bu okula ait değilmiş gibi duruyordu.

''Oğlum sussana.'' Dedi, sarışın olan. Doğrusu ikisi de sarışındı ama diğeri salak sarışın gibi bir şeydi. ''Askeriye girmen için tek görevimizinde al içine sıç, olur mu Leo'cuğum?''

''Abi ya.'' Diye homurdandı Leo.

''Ne abi? Oğlum çıkar şunu aklından. Ben senin görevdeyken abin değilim, tamam mı? Ben senin görev dışında abinim, annemiz babamız aynı diye yaptığına bak ulan.'' Dedi, diğeri. Leo'ya göre daha iri yarıydı, Tom'un gözleri kısıldı ve baktı ikisine de. Abel onları ne ilgilendirirdi ki?

soldier| Tom H.Donde viven las historias. Descúbrelo ahora