4. Gün/ 33 Albatros 1718

56 17 17
                                    

"Karayel ustası, görmek için gözlere ihtiyaç duymaz." 

Shu

Sabaha doğru Dunal kasabasının sınırına ulaştılar. İkisi de yorulmuş ve acıkmışlardı. Kamptayken yaptıkları gibi ormana girdiler ve uzun uğraşları sonucunda bir karaca yakalamayı başardılar. Seth'in topladığı dalları tutuşturan Panthea aylar sonra lezzetli bir et yiyecek olmasının sabırsızlığı içindeydi.

Hemen yanlarında Uno nehrinin küçük bir kolu ormanın içine akıyor ve sık ağaçların arasında gözden kayboluyordu.

"Eğer Ansa burada olsa işimiz birkaç saniye sürerdi," dedi Seth kızaran etten çıkan inanılmaz kokuyu içine çekerken.

"Ya da Razon," diye ekledi Panthea. "O da yakalamakta fazla gecikmezdi."

Seth kaşlarını çattı. "Belki, ama iş öldürmeye gelince karacanın kazanacağına eminim.

Panthea güldü. Razon'la aralarındaki sürtüşmeleri izlemeyi hep sevmişti. Genellikle Razon hızı, Seth ise gücü temsil eder, farklı alanlarda birbirlerine üstün gelerek kendi elementlerinin daha iyi olduğunu kanıtlamaya çalışırlardı. Sıra karşılıklı dövüşlere geldiğindeyse, Usta Gilzau birkaç dakikadan uzun sürmesine ya da birinin kazanmasına hiçbir zaman izin vermezdi. Sanki birisinin üstünlüğü ele almamasını ve böylece sürekli birbirleriyle yarış halinde kalmalarını sağlamaya çalışırmış gibi.

Panthea bunun kesinlikle işe yaradığını ve Seth'in son birkaç senede ne kadar geliştiğini kendi gözleriyle görmüştü. Ansa da aynısını Razon için söylemişti. Çok geçmeden her ikisi de ustanın en yetenekli öğrencileri olmuşlardı.

Seth ucuna et takılı olan sopasını çekti ve yanmış deriyi elini yakmamaya dikkat ederek yavaş yavaş soydu. "Biraz tuz ve baharat olsa daha iyi olurdu tabii," dedi ilk ısırıktan sonra. "Ama kesinlikle ayı etinden iyi."

Panthea da bir lokma aldı ve yumuşak etin ağzında dağılıp midesine inerken geride bıraktığı tada odaklandı. Bu inanılmaz bir duyguydu onun için. Sahi, kaç gündür et yemiyordu?

Seth, sakince akan nehre baktı ve zamanında annesinin anlattığı bir aşk hikâyesini anımsadı. Evet, hikâyede anlatılan Uno nehriydi.

"Uno nehri hakkında anlatılan hikâyeyi biliyor musun?" diye sordu Panthea'ya. "Akıntısının bu kadar şiddetli olmasının sebebini anlatan bir efsane. Yani bu küçük dereden bahsetmiyorum. Bu yalnızca onun bir kolu. Dün akşam yanından geçtiğimiz var ya hani."

Panthea hayır anlamında başını salladı. Elini ağzına götürdü ve lokmasını bitirince, "Anlatsana," dedi. "Geçtiğim yerlerin hikâyelerini dinlemeyi severim. İnsanları ve geçmişi hakkında çok şey saklarlar."

Seth ağzına bir lokma daha attıktan sonra arkasındaki ağaca yaslandı ve anlatmaya başladı.

"Zamanında Dunal'ın biraz kuzeyinde, üç nehrin ortasında kurulmuş iki köy varmış. Nehirlerin biri doğuda, biri batıda ve diğeri de köylerin arasındaymış. Bu iki köy birbirleriyle hiç anlaşamaz, sürekli kavga ederlermiş. Bir gün düşman köylerden olan iki genç herkese birbirlerini sevdiklerini ilan etmişler. İki köy de hem şaşkınlık hem de öfke içindeymiş. Bu, daha önce hiç başlarına gelmemiş çünkü. Kimse onlara inanmamış ama iki genç ısrarla evlenmek istediklerini söylüyormuş. En sonunda her iki köyün de sevdiği yaşlı bir bilgeye durumu anlatmışlar.

"Bilge onlara 'gerçek aşkı anlamak için bir yol var,' demiş. 'Onların birini doğudaki, diğerini de batıdaki nehre gönderin ve nehri kurutmalarını isteyin. Eğer yapabilirlerse sakın onları ayrı tutmaya kalkmayın. Yoksa başınıza gelecek beladan sizi ben bile kurtaramam.' Köylüler denileni yapmışlar. Ancak bu evliliğe karşı olan bir rüzgâr biçen kimseye fark ettirmeden oğlanı nehre itmiş. Oğlan hayatı pahasına da olsa nehri kurutmayı başarmış. Kız nehri kurutup sevinçle sevgilisinin yanına gelince onun cansız bedeniyle karşılaşmış. Kalbi bu acıya daha fazla dayanamamış ve o da gidip Uno nehrinde intihar etmiş. Birkaç gece sonra da Uno nehri taşmış ve iki köyü sular altında bırakmış."

Gölgenin Kıyameti: AluvantazarWhere stories live. Discover now